27 Eylül 2013 Cuma

Sen Benimsin

Sen benimsin,
Belki geceleri kokunla uyumak bana ait değil ama,
Tenine dokunabilmek gibi bir düşü olan ellerim var benim.
Sen benimsin,

25 Eylül 2013 Çarşamba

Ruhumun Yalan Dünyası


Bilmem kim çizdi hazin yolumu
Bağladı aşkın elimi kolumu
Keşke görebilseydim şimdiden sonumu
Kederi gönlüme salan dünyada

24 Eylül 2013 Salı

Canım

           Evet bilerek karşılaştım diyemem. Belki olur diye ummadım da değil. Ama ayaklarım ve zaman beni oraya taşıdı. Bunu yaşamak istiyordum, ne hissedeceğimi, ne hissedeceğini görmek için. Buradayım, bende seviyorum, dimdik ayaktayım, karşınızdayım, hiçbir yere kaçtığım yok. Sana kendini iyi hissettirmek istedim, uzak olmadığımı bil, şartlara aldırmadığımı. Belki hayatımın en zor anlarından biriydi, bedenimi taşıyamayacağımı hissettim bir an, oraya yığılıp kalacak gibiydim, sunabileceğim en iyi halim buydu, içimdekileri gizleyerek.

18 Eylül 2013 Çarşamba

Duvarlar

                    Hayatında oluşacak muhtemel boşluklara sığdırmak için beklemektense yıllardır beklediğini söylediğin mutluluğu, en azından umudun ve azmin olmalı boşluk yaratmak için. Hayat çocuksu yüreklere acımayacak kadar yetişkin ve acımasız.

15 Eylül 2013 Pazar

Gelecekte Bir Gün

Bu yazıyı gelecekte bir gün bir arada olduğumuzda ve birbirimizi inciteceğimiz bir anda okumak için yazdım.

Eğer bir gün defol! diyeceksek birbirimize; ne olur biraz daha kal dediğimiz günler gelsin aklımıza,
Eğer bir gün kapatmak isteyeceksek telefonu; sabahladığımız telefonlar gelsin aklımıza uykuya inat,
Eğer bir gün beğenmemişsek karşımızdakinin giyimini; sana her şey yakışıyor o kadar güzelsin ki,
Eğer bir gün sıkıldıysak birlikte oturmaktan; zaman kaybı olmasın diye su almaya bile gitmediğimiz gelsin aklımıza,

12 Eylül 2013 Perşembe

Sensiz Güzel Saatler

          Sensiz saatler; seni özlerken, seni düşünürken geçiyor, sevdamı canlı tutuyor, hasretle bir sonraki buluşmayı bekletiyor, yani içinde yine sen varsın. O yüzden sensiz saatleri de sevmeye alıştım. Baktım ki; sensiz saatlerim yok aslında, senden biraz uzak saatlerim var, seni özleyen, seni düşleyen, seni bekleyen güzel saatlerim :)


Bir Soru?

              Acaba gerçekten senden beni, benden seni alıkoyan ne? Şartlar mı, alışkanlıklar mı, korkular mı, yoksa hiçbiri mi, yoksa ben mi, sen mi, ötekiler mi, hepsi mi, peki ne? Gerçekte ne?

               Sadeleşmeye karar verdim en uçtan başlayarak, bırakmam gereken ne varsa, sırasıyla bırakmaya ve sade bir hayata çekilmeye, böylece daha hazır ve daha sıfırdan seninle yaşanılabilir bir hayat kurmaya. Şimdi ne varsa bırakabileceğim çevremde ufak ufak bırakmaya. Gerçek olmayan dostlardan , sanal yaşantılardan , kötü huylarımdan, karmaşadan uzaklaşıp sadeliğe doğru çekilmeye, sadece mecburen yaptığım işleri yapmaya ve yaparken kendimi mutlu eden işlerle uğraşmaya başlamalıyım. Belki bu arada yapmaktan hoşlandığım bazı güzellikleri sadelik adına bırakmalıyım. Düşündüğümde seni benden alıkoyanın karmaşıklık olduğuna karar verdim evet karmaşıklık. Hayatımda günden güne artan karmaşa. Ne kadar çok çevre ve olay o kadar endişe ve sorumluluk. Sadeleşiyorum, seni en saf halimle karşılayabilmek için...




10 Eylül 2013 Salı

Haftanın Mantık Sorusu (Her Salı)

Geçen Haftanın Cevabı : Toplardan birini cebine koyar, diğer ikisini havada atıp tutarak bir jonglör (Jonglör, belirli bir sayıdaki nesneyi havaya atıp tutan, bu esnada en az bir adet nesnenin seyahat halinde (havada) olmasını sağlayan sirk veya sahne sanatçısı.) gibi geçebilir :)

Haftanın Sorusu : 5 adet 7 rakamı ve dört işlem kullanarak 100 elde ediniz.


9 Eylül 2013 Pazartesi

Sevdiğim Bir Şiir

Bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır..

Parmağını sürsen elmaya,
rengini anlarsın..
gözünle görsen elmayı,
sesini duyarsın..
onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
her başlangıçta yeni bir anlam vardır.

Nedensiz bir çocuk ağlaması bile,
çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır...

(Edip Cansever)


Sevdiğim Bir Yazı

Bir offf çekeceksin… Öyle bir çekeceksin ki karşıdaki yalçın dağlar yıkılacak of’unun şiddetinden….

Bir ahh diyeceksin… Öyle bir diyeceksin ki tüm mahlukat inleyecek ah’ının ince sızısından…

Hayat üstüne üstüne gelir bazen… Sen ne yaparsan yap. Sen ne kadar sağlam durursan dur… Ayaklarının altındaki zemin çekiliverir aniden…

Hiç kaçarı yoktur… O kaygan zeminde, o boşlukta var olabilmeyi öğrenmek zorundasındır…

Akıl, izan, mantık… hepsi boş laflardır o anda…

Şişenin ve arabeskin dibine vurursun. Acırsın kendine… Kendine acımanın dibine vurduğunda tüm insanlığa acırsın gıyabında ve kendi şahsında…

Öfkenin doruklarına çıkarsın. Nefret edersin kendinden… Kendinden nefretin dibine vurduğunda tüm insanlıktan edersin nefret…

Sana yapılan bütün haksızlıklıklara isyan ederken isyanın öyle zirvelere çıkar ki tüm insanlığa yapılan haksızlığa isyan edersin…

Kurbansındır işte kurban… Çaresizsindir işte çaresiz…. Daha ne olsun ah biçare insan…

Oysa ki sen… Sen…. Yıllardır ama yıllardır… Belki de kendini bildin bileli bu duyguları, bu çaresizliği yok etmek için, hayatın… hayatının, kontrolünü eline almak için mücadele vermiştin….

Sen değil miydin savaşçı olan… O ışıklı, o aydınlık, o pırıl pırıl yolun gizli ve görünmeyen kahramanı?..

An-ı daimdeki gücü, sevgiyi, şefkati bulmak için feda etmemiş miydin koskoca bir ömrü?..

Öyleyse nedir tüm bu olanlar…

‘’Delirsem de özgürleşsem,’’, ‘’Ölsem de kurtulsam,’’ dersin…

Ne delirirsiiin, ne ölürsün….

Sürünürsün… sü-rü-nür-sün…. Sığ sulardaki bir timsah gibi…. Seni uyur sanır görenler, oysa sen acının en diplerindeki bir sürüngenden başka bir şey değilsindir….

Sonra birden… ama aniden… zamanı gelince… acıkırsın… Herşeye rağmen bu dünyada, bu bedende ve bu doymamış ruhta olmandan kaynaklanan bir yaşama açlığıdır bu…

Sığ sulardan ayrılırsın elinde olmadan… Yaşama, yani varolma içgüdün seni akarsulara sürükler…

Akarsuyla beraber sen de akmaya başlarsın…

Kontrolü, çabayı bırakmak sadece ama sadece varolmak zorundasındır…

Su alır seni götürür…

Ölüm ve kalım meselesine kadar indirgeyince kendini bu sürüngenlik, ölmek yoksa ve kalmak varsa kaderde, canlanırsın yine ve yeniden, elinde olmadan…

Canlanır ve akarsın suyla beraber…

İşte o anda… kontrölün, direnişin, çabanın ve mücadelenin, kendini varolma savaşına bıraktığı o anda, şimdiye kadar okuduğun, düşündüğün, felsefesini yaptığın ama bir türlü hayata geçiremediğin her türlü bilgi, deneyim ve içgörünün bir can simidi olup boğazına dolandığını, dudaklarına yapışıp sana hayat öpücüğü verdiğini ve seni sığ suların uyuklayan miskin sürüngeninden okyanusların üstündeki güçlü bir albotrasa dönüştürdüğünü görürsün…

İşte, dersin, işte bunun için; hem denizde hem de karada varolabilen bir albatros olabilmek içindi bütün o mücadeleler, o çabalar… Hiçbir şey boşuna değilmiş meğer, hiçbir şey…

Taşlar oturur birer birer yerine… O güne kadar adını koyamadığın her şeyi isimlendirirsin adlı adınca, yerli yerince…

Zaman… Zaman yoktur. An vardır sadece…

Mekan… Mekan da yok olmuştur… Burası vardır sadece…

Bir timsah olmak ile albatros olmak arasında da hiçbir fark yoktur… Çünkü bilirsin ki albatrosun var olabilmesi için timsahın da olması şarttır… Hem karada hem denizde varolabilen güçlü bir albatros olabildiğin için tüm sürüngen hallerine şükredersin…

Ve bilirsin ki bazen, hatta çokça, acılardan geçmek gerekir, akıllıca delilik, dervişçe neş’e için…

Ve sonra, bir ‘’ohh’’ çekersin derinden… Öyle bir ohh ki okyanuslar coşar ferahlığından…

Aşkına Sahip Çık İçinde

İkimizde kaybedersek içimizde saklı coşkuyu,
İkimizde kaybedersek içimizde saklı umudu,
İkimizde kaybedersek içimizde saklı cesareti,
İkimizde kaybederiz içimizde saklı aşkı,
Kimseler sahip çıkmaz bizim çıkmadığımıza,
An gelir yıkılır, kalırız yalnızlığımızla ortada...


8 Eylül 2013 Pazar

Bir Rüya Gördüm

Bir rüya gördüm gerçekler içinde,
Şimdiden 44 saat önce,
Özlediğim kokuda,
Tam on üç saat, bir gece... 
 
                 Karanlık bir gecede aydınlık bir kapıda karşıladığında ıslak saçlarınla, gerçekliğine henüz inanamayan kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Gece boyu bu karşılaşmayı engelleyebilecek her şeyden uzak durdum. Hiçbir şey ama hiçbir şey engel olmamalıydı. Ne şehvetti içimdeki, ne de arzulu bir düş. O andan itibaren her şeyi öyle derin sindirmek istedim ki içime, bir daha hiç çıkmasın hatıralarımdan. Aynı mekanda iki aynı ruh ve beden gibi olduğumuzu hissettim. Ruhumda, bedenimde nihayet kısa bir sürede olsa, aynı mekan ve zamanda buluşmuştu. Sanırım dudağımın kenarından gece boyu eksilmeyen mutlu gülümsemenin kaynağını buldum. Ruhun ve bedenin aynı zaman ve mekanda buluşması. Sana karşı ne kadar zayıfsam o gece, diğer her şeye o kadar güçlü hissettim kendimi. Her detayı hatırlamak için her yere baktım her yere. Duvarların her ayrıntısına, baktığın manzaralara, benimle değilken gördüğün her yere, baktığın ve belki beni düşünerek baktığın pencerelere. Her gece uyumadan önce hayal perden olan tavana. Bedenlerimiz kucaklaştığında odana yayılan güzellik ve hoşluk hissi, kollarımda ilk defa uyuya kalışın, hepsi silinmeyecek bir hatıra gibi koynumda. Bana sundukların o kadar özel ve değerliydi ki; anlatamam. Tekrar yaşanır mı o anlar bilinmez ama tekrar yaşamak için bir ömür verirdim. Elbiselerini kokladım sen uyurken, sandalyene oturdum, mutfağında, salonunda gezindim. Tüm saatleri kaldırmış gibiydin zaman akmasın diye. Pencerenden baktım aralayarak, sokak seslerini dinledim. Yüzüne her sabah baktığın aynana baktım uzun uzun, aynanı kıskandım, sonra dedim ki; senin işin zor ayna, ne zaman bakmak isterse sana o zaman bakacak, yani istediğinde görme olanağın yok. Sonra aynaya üzüldüm, kendime üzüldüm. Işık biraz az gibiydi güzelliğin göstermek için. Bana yabancı bir koku yoktu, yabancı bir ten, yabancı bir ter, yabancı bir yer. Bardaklarından su içtim, her seferinde ayrı ayrı kullanarak. Çocukluk fotoğraflarında sana benzemeyen, belki sevmediğin seni bile sevdim. Yaptıklarımdan bir an bile pişmanlık duymadım, olması gereken oldu. Zamana inat, kadere inat. Tek pişmanlığım, bu yüzden seni üzmek olurdu. Zaman hiç olmadığı kadar acımasızca ilerliyordu ve ayrılık anı yaklaştıkça çöken hüzün, acı vericiydi, gerçekten acı. Şimdi uzun uzun ayrılık anını yazmayacağım eminim. Orada kaldı ruhum yanımda olsa da bedenim....




7 Eylül 2013 Cumartesi

Sevdiğim Birkaç Söz


  • Fırtınanın şiddeti ne olursa olsun martı sevdiği denizden asla vazgeçmez. Albert Camus
  • Hayat bazen insanları, birbirleri için ne kadar çok şey ifade ettiklerini anlasınlar diye ayırır. Paulo Coelho
  • Herkes cennete gitmek ister; ama kimse ölmek istemez. Mystic River
  • Ölümün olduğu bu dünyada, hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında. Franz Kafka
  • Pişman değilim yaşadıklarımdan, öfkem belki de yaşayamadıklarımdan. Nazım Hikmet
  • Sen kim oluyorsun da benim yaşadığım hayatı yargılıyorsun? Ben mükemmel değilim. Ve olmak zorunda da değilim. Bob Marley
  • İnsan geride bıraktıklarını özler, elinin altındakilerden sıkılır, ulaşamadıklarına tutulur ve ulaşılmaz olan hep aşk olur! Robin Sharma
  • Olmadığım kişi için sevilmektense, olduğum kişi yüzünden nefret edilmeyi yeğlerim. Kurt Cobain
  • Bütün hayallerimiz gerçek olabilir, eğer onları ikna edecek cesaretimiz varsa. Walt Disney
  • Bazı insanlar seni çok iyi anlıyor. Hem de çok iyi. Ama uzaktalar. Bob Marley
  • Hayattaki asıl önemli şey istediğini almak değildir, aldıktan sonra onu hala istemektir. Love Affair
  • Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca; dağı bile taşır insan aşık olup, inanınca. Şems-i Tebrizi
  • İnsanın sevdiğini son kez görmesinden daha kötü olan tek şey; onu son kez gördüğünü biliyor olmasıdır. Paul Auster
  • Zeki bir insan yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle mükemmel bir eğlenceye sahiptir. Arthur Schopenhauer
  • Ertelemek, yaşamın mayasını kaçırır. Kızdıysan bağır, sevindiysen söyle, özlediysen arkasından koş. Elif Şafak
  • Kaybetmekten korkma. Bir şeyi kazanman için bazı şeyleri kaybetmelisin. Ve unutma; kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin. Che Guevara
  • Ve seninleyken, daha iyi biriymişim gibi hissettim. Daha mutlu. Daha az yalnız. Daha az kimsesiz. Skins
  • Yatağına yatınca; yüreğinin sesinden uyuyamıyorsan, anla ki yalnızsın. Aziz Nesin

Çelişkilerim

         Ruhumun tüm sancısı istemediği bir yerde olmasından. Tek amacım umut ve sabırla bu durumu çözmeye çalışmak. Güzel günlerin geleceğine ve bir gün ruhumun ve bedenimin aynı zaman ve mekanda buluşacağına inancım tam. Bu hayat benim ve ben bu çelişkiyle yaşayamayacak kadar değerliyim. Bunu bugün çok daha iyi anlıyorum.


5 Eylül 2013 Perşembe

Göç

Bir göç başladığında kendimden,
Sıra sıra dizilen bir acı,
Aktığında gözlerime ruhumdan ;
Yolculuğum siyah saçlarına.
Bir deniz avutulduğunda gecenin karanlığında,
Bir ışık yandığında tepelerin ardında,
Sevinmeler sana, umutlarım sana.
Çıkmazda bir sokak gidişinde,
Görmeyen gözlerimi aydınlatan;
Alev bakışların kalsın üzerimde,
Alma ne olur körlük başa bela.
Bir göç başladığında kendimden,
Yanıma aldığım yalansız hayal;
Kaybolmasın diye canımda sakladığım sen,
Yolculuğum sana,
Sana göçüyorum, anlasana...

                                                                                                

4 Eylül 2013 Çarşamba

Kolay

Can demek kolay, ya can olmak.
Sevmek kolay, ya çıkarsız sevebilmek.
Konuşmak kolay, ya susmak.
Buluşmak kolay, ya beklemek.
Sevişmek kolay, ya dokunmadan sevmek.
Aşk kolay, ya aşk olmak.
Yaşamak kolay, ya ölmek.
Ölmek kolay, ya yaşarken ölmek.
Gitmek kolay, ya ruhunu bırakıp gitmek.
Düşünmek kolay, ya gerçekten var olmak...



3 Eylül 2013 Salı

Haftanın Mantık Sorusu (Her Salı)

Bir köprü en fazla 60 kilogram ağırlık taşıyabiliyor. 58 kilogram ağırlığındasın ve üç tane bir kilogramlık bilye ile karşıya geçmen gerekiyor. Nasıl yaparsın? (Yanıt için tıklayınız...)


Bir Güzel Söz
Bazen insanlar da ikiye ayrılır; yanınızdakiler, aklınızdakiler.
Marlynn Longston


1 Eylül 2013 Pazar

Yürümek

         Hayatın başlangıcından itibaren yürümek, yürüyebilmek. Hayata ulaşabilmek ve yakalayabilmek için yürümek bazen koşmak, gerçek şu ki; hayat durağanlık ve boşluk kabul etmiyor. Sevgiliye yürümek, kendine yürümek, yola yürümek, bazen acıya bazen tatlıya yürümek, sana gelmeyene yürümek, almak için yürümek, vermek için yürümek, sabırla saatlerce yürümek. Her şeyi daha yavaş görmek, tarlada çalışanları, toprağı, ağaçları, çiçekleri, kurumuş yaprakları. Bir otobüs hızında değil ağır ağır sindire sindire görmek. Düşünmek, anlam vermek hayata, yaşadığını hissetmek, acıyı azaltmak. Sana sunulan mutluluğu almak için yürümek. Mutluluk vermek için yürümek. Bir sırrı çözmek için yürümek. Eninde sonunda yalnız olduğunu görmek için yürümek...
Harekete devam :)

Yasak

Denizin, parıltıları sevdiği kadar sevdiler birbirlerini,
Öyle ki; gözleri kamaştı görenlerin,
Ama yasaktı görmedi kimseler.

Sarsıcı bir şiir gibi seslendiler, baktıkları heryere, herkese
Tüm ruhlar aydınlandı, kulaklar dinlemede kaldı
Ama yasaktı kimseye söyleyemediler.

Su ve toprak gibi buluştular, muhtaçtılar birbirlerine,
Öyle ki; içine düşenler can buldular,
Su ve toprak gibi sakladılar kimseler bilemedi.

Seher vakitlerinin iki tedirgin kuşu gibi konuştular,
Temiz toprak kokusu yayılırken sabaha,
Uyku gibi vazgeçtiler, gözlerle görmekten,
Düş içinde düş gördüler, ama yasaktı, anlamını bilemediler.

Baktıklarında birbirlerine, gerek kalmadı konuşmaya,
Öyle  çokça sevgi sözcüğü fısıldamaya,
Zamana mekana aldırmadılar,
Bir yol buldular gönülden, yasaktı açık edemediler.

Dokunsalar yürekler yanardı,
Sarılsalar kıskanırdı sarmaşıklar,
Sarılıp hiç ayrılmadılar, yasaktı kimseler hissetmedi.

Gün gelip çoğaldığında engeller, umutlar dağılmaya başladığında,
Ayrılıklar bile söylenmezdi sözle asla,
Ayırmak mümkün değildi yürekleri,
Ayrılmadılar zaten yasaktı, ama kimse birlikte görmedi.


Ayrı Yollar

Düşler ve gerçekler çarpıştığında,
Bazen ayrı yollar seçmek gerekir,
Işıksız, maviden uzak, ama dümdüz yollar.
Aşk eksik kalır, hayat yarım, acı gerçek.