Şimdiden 44 saat önce,
Özlediğim kokuda,
Tam on üç saat, bir gece...
Karanlık bir gecede aydınlık bir kapıda karşıladığında ıslak saçlarınla, gerçekliğine henüz inanamayan kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Gece boyu bu karşılaşmayı engelleyebilecek her şeyden uzak durdum. Hiçbir şey ama hiçbir şey engel olmamalıydı. Ne şehvetti içimdeki, ne de arzulu bir düş. O andan itibaren her şeyi öyle derin sindirmek istedim ki içime, bir daha hiç çıkmasın hatıralarımdan. Aynı mekanda iki aynı ruh ve beden gibi olduğumuzu hissettim. Ruhumda, bedenimde nihayet kısa bir sürede olsa, aynı mekan ve zamanda buluşmuştu. Sanırım dudağımın kenarından gece boyu eksilmeyen mutlu gülümsemenin kaynağını buldum. Ruhun ve bedenin aynı zaman ve mekanda buluşması. Sana karşı ne kadar zayıfsam o gece, diğer her şeye o kadar güçlü hissettim kendimi. Her detayı hatırlamak için her yere baktım her yere. Duvarların her ayrıntısına, baktığın manzaralara, benimle değilken gördüğün her yere, baktığın ve belki beni düşünerek baktığın pencerelere. Her gece uyumadan önce hayal perden olan tavana. Bedenlerimiz kucaklaştığında odana yayılan güzellik ve hoşluk hissi, kollarımda ilk defa uyuya kalışın, hepsi silinmeyecek bir hatıra gibi koynumda. Bana sundukların o kadar özel ve değerliydi ki; anlatamam. Tekrar yaşanır mı o anlar bilinmez ama tekrar yaşamak için bir ömür verirdim. Elbiselerini kokladım sen uyurken, sandalyene oturdum, mutfağında, salonunda gezindim. Tüm saatleri kaldırmış gibiydin zaman akmasın diye. Pencerenden baktım aralayarak, sokak seslerini dinledim. Yüzüne her sabah baktığın aynana baktım uzun uzun, aynanı kıskandım, sonra dedim ki; senin işin zor ayna, ne zaman bakmak isterse sana o zaman bakacak, yani istediğinde görme olanağın yok. Sonra aynaya üzüldüm, kendime üzüldüm. Işık biraz az gibiydi güzelliğin göstermek için. Bana yabancı bir koku yoktu, yabancı bir ten, yabancı bir ter, yabancı bir yer. Bardaklarından su içtim, her seferinde ayrı ayrı kullanarak. Çocukluk fotoğraflarında sana benzemeyen, belki sevmediğin seni bile sevdim. Yaptıklarımdan bir an bile pişmanlık duymadım, olması gereken oldu. Zamana inat, kadere inat. Tek pişmanlığım, bu yüzden seni üzmek olurdu. Zaman hiç olmadığı kadar acımasızca ilerliyordu ve ayrılık anı yaklaştıkça çöken hüzün, acı vericiydi, gerçekten acı. Şimdi uzun uzun ayrılık anını yazmayacağım eminim. Orada kaldı ruhum yanımda olsa da bedenim....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız için teşekkür ederim.