Seninle olamadığım, seninle olmadığım anlamına gelmez.
28 Temmuz 2013 Pazar
27 Temmuz 2013 Cumartesi
Sen ve Ben
Sen ve ben belki bir ağacın dalları olabiliriz,
Yapraklarla bezenmiş.
Belki gökyüzünden düşen iki yağmur damlası,
Aynı denizde buluşması muhtemel.
Sen ve ben bir saatte akrep ve yelkovan,
Zaman zaman buluşabilen.
Yanık bir türküde dizilmiş iki komşu nota,
Ya da sazımdaki sırma teller.
Sen ve ben bir olabiliriz belki hep kalmaz düşte,
Var olabiliriz gerçek ve yalansız bir gülüşte.
Yapraklarla bezenmiş.
Belki gökyüzünden düşen iki yağmur damlası,
Aynı denizde buluşması muhtemel.
Sen ve ben bir saatte akrep ve yelkovan,
Zaman zaman buluşabilen.
Yanık bir türküde dizilmiş iki komşu nota,
Ya da sazımdaki sırma teller.
Sen ve ben bir olabiliriz belki hep kalmaz düşte,
Var olabiliriz gerçek ve yalansız bir gülüşte.
Sensiz Ben
Çok kısa bir dönem kendim olabildim ben,
Tüm benliğimden sıyrılıp kendimi tanıyabildim,
Yanında olduğumda kendimi farkettiğim;
Sen,
Şimdi gidiyorsun ya benden,
Üzülüyorum,
Çünkü aslında benden giden yine ben.
Tüm benliğimden sıyrılıp kendimi tanıyabildim,
Yanında olduğumda kendimi farkettiğim;
Sen,
Şimdi gidiyorsun ya benden,
Üzülüyorum,
Çünkü aslında benden giden yine ben.
(Yazan : Ruh İkizim)
24 Temmuz 2013 Çarşamba
Umut
Zaten benim olmayan ve yüksek ihtimalle olmayacak olan bir mutluluğun kaybına üzülmek ne kadar doğru bilmiyorum. Belki diye umutla beklemek Nietszche'nin bir sözünü hatırlatıyor bana; "Umut; kötülüklerin en kötüsüdür, işkenceyi uzatır." Düşündüğümde hak vermemem mümkün değil. Peki yinede beni bu umuda sürükleyen ne, bunca acıya rağmen? Acaba bir kez cenneti gördüğümde tekrar orada olabilme isteği mi? Evet, düşünüyorum bu mu gerçekten? Ama durum öyle değil, yani tekrar cennete o mutlu yere girmek o mutlu zamanlara geri dönmek benim elimde değil ki. Savrulan bir yaprak olmaya devam mı edeceğim belki rüzgar beni oraya götürür diye. Yoksa tamamen vazgeçip diğer küçük mutluluklara mı ulaşmaya çalışacağım, seçebileceğim küçük mutluluklar. Umudun kaynağını sorgulamaya çalışıyorum aslında kendimce. Olmayacağı yüzde yüze yakın bir mutluluk için beslediğim umudun kaynağını. Bu; büyük ikramiyenin bana çıkması gibi bir şey aslında. Peki onu umanlar gerçekleşmediğinde benim kadar üzülüyor mu? Hayır. Çünkü kayıp küçük. Peki benim kaybım ne? Baştaki cümleye dikkat! "Zaten benim olmayan ve yüksek ihtimalle olmayacak olan bir mutluluğun kaybına üzülmek ne kadar doğru bilmiyorum" Kaybım yok çünkü hayatımda değildi zaten bu mutluluk. Birden gözüm açıldı galiba. "Bu ne ya! böyle bir mutluluk varmış dedim" Yani büyük ikramiyeyi ucundan gördüm. Kısa da olsa yaşadım onu. Az da olsa sezdim, şimdi vazgeçemiyorum keşke hep olsa diyorum ve bu yüzden vazgeçemiyorum umut etmekten. Birdenbire tüm hayatımın aslında kandırmaca mutluluklarla dolu olduğunu gördüm uyandım, şimdi tekrar nasıl uyurum, o kandırmacaya nasıl geri dönerim. Bıraktığım rolleri nasıl tekrar üstlenirim. O maskeleri tekrar nasıl takarım. İçimde uyuyan o çocuğa nasıl derim, "hadi git git artık benim hayata dönmem lazım, gerçek ama mutsuz hayata" Bilmiyorum belki de bir sebep lazım geri dönebilmem için okkalı bir sebep, ölmek gibi. Gerçi ölümden pek korktuğum söylenemez ama bu sıralar korkuyorum, ölürsem umutlar biter diye. Sanırım anlamaya başladım neden umut etmeyi bitirmediğimin sebebini.
İnsanın yapabileceği tek şeyin beklemek olduğu anlar ne kadarda acıdır. Mesela sevdiğin birisi ameliyattadır. Hiçbir şey yapamazsın, sadece beklersin sağ salim çıkmasını umut ederek. O an seni rahatlatacak olan tek şey sonuçtur aslında, umut ettiğin gibi sonuçlanmazsa bile alışırsın buna kolay olmasa da. Ama eğer umut etme sürecin bir ameliyatınki kadar kısa değilse, bir ömür sürecekse buna nasıl alışır insan. Süreç çok önemli demek ki, ve Nietszche haklı işkence uzar, bir ömür uzar, sonuç olarak umutların tükendiği bir an olmalı ve dönmelisin gerçeğe. Evet mantığımla bu sonuca varıyorum. Bu süreç bir ömür olamaz, eğer olursa umut etmek diğer tüm mutluluk kaynaklarıma ulaşamamayı sağladığı gibi günden güne acımı arttırarak devam edecektir beni yormaya. Bir an yakaladığımı düşünüyorum yani gerçekleştiğini, belki de hayalimdeki kadar mutlu etmeyecek beni ya da kısa sürecek ne bileyim belki de öyle. Belkide bambaşka cennetlerin varlığını harcamış olacağım bekleyerek. Hepsi olası sonuçlar bunların, hepsi doğru belki, ama bir şey var ki; adını koyamadığım bir şey, vazgeçemiyorum seni beklemekten seni umut etmekten. Gel diyemem, ama gelsen ne güzel olur hayat...
23 Temmuz 2013 Salı
Öfke
Tek hissettiğim öfke. Alev alev yanan bir öfke. Kime neye karşı bilmiyorum. Bilmemem daha iyi belkide. Bu alev ya beni ya onu yakar o zaman. Kaynağını bulup bütün hıncımı almalı mıyım? Ya ben isem, o zaman ne yaparım?
22 Temmuz 2013 Pazartesi
Ne Zaman?
Yok hayır şimdi zamanı değil aşkın. Hiç değil. En ağır yaralarımı bile onaramamışken nasıl kaldırabilirim bu ağır yükü. Hadi geldin bari, neden bu kadar imkansız zamansız geldin. Git diyemem biliyorsun kal da diyemem. Of ! Allah'ım bu ne çıkmaz. Zaman bir an önce aksın istiyorum ne olacaksa olsun karar verememek seçememek ne kadar da acı. Zaman herşeye karar verecek olan benim adıma. Ama bilmeye hakkım yok mu neler olacağını? Bedenim ve ruhum ayrı mekanlarda gezerken nasıl sağlayabilirim kendi bütünlüğümü? Bu parçalanmış kimlik nasıl barışır bir daha kendisiyle? İkisi arasında kalmış bir oyun gibi hangisi kazanacak acaba hangisi? Mantık mı, duygular mı? Kaybeden yine aşk olacak galiba. Şarkılar şiirler hep onu işaret ediyor bu günlerde anladığım kadarıyla. Gerçi her türlü kaybediyor aşk. Kavuşsa yine kaybedecek gibi. Bu ne ya? Kavuşamamak belki aşkı saklar sonsuza dek. Yoksa kuru bir avuntu mu bu cümle? O kadar çok soru var ki beynimde. Hepsi hepsi zamanla cevap bulacak ve biliyorum ki ben öğrendiğim anda aşk da dahil hiçbiri orada olmayacak...
21 Temmuz 2013 Pazar
Seni Beklerken
Şimdi kalabalıkta keman çalıyor birisi. Bense bir yüz seçmeye çalışıyorum içimi aydınlatacak. Günlerden cuma gece saat onbir. Bir yüz ama bulamıyorum. Biliyorum gelmeyeceksin. Arasan sorsan diye çok umdum bu gece, belki ondan kalp ağrım.Yine umut acıtıyor içimi ama ben vazgeçemiyorum beklemekten. Kemancı acı acı çalıyor, ben kalkıyorum biraz daha umut bırakıp deniz kenarında. O güzel tabloya bakıyorum ve yol alıyorum kalabalıkta. Kalabalık saklıyor kederimi.12.30 civarı bir saat kadar kafede oturup dönüyorum biraz daha umut bırakarak. Aptal gibi hissediyorum kendimi...Ve iki satır dökülüyor ruhumdan kağıda...
Gel! Geçtiğin yolları öpeyim,
Gel! Bir yüz görümüne bin can vereyim...
Bir Dilek
Gözlerinin dalgınıyım kaç zamandır.
İçimde bir hüzün, belli belirsiz acımakta yüreğim.
Dillerim lal gibi,
Tutuklanmış ellerim
Gel kurtar beni, kimselere söyleyemediğim...
İçimde bir hüzün, belli belirsiz acımakta yüreğim.
Dillerim lal gibi,
Tutuklanmış ellerim
Gel kurtar beni, kimselere söyleyemediğim...
Ayrılığın İki Yüzü
Ne ellerin kaldı bir gün tutmak için beklediğim,
Ne gözlerin binlerce anlam yüklediğim.
Ne varsa sıkıştırıp küçücük bir valize,
Ne kolay gittin az önce...
Ne gözlerin binlerce anlam yüklediğim.
Ne varsa sıkıştırıp küçücük bir valize,
Ne kolay gittin az önce...
Dar Vakitler
Eminim sizinde olmuştur,
Dar vakitlerde çocuksu hayaller kurduğunuz.
Ve kalmıştır ellerinizde bir gül,
Kimselere veremeden...
Dar vakitlerde çocuksu hayaller kurduğunuz.
Ve kalmıştır ellerinizde bir gül,
Kimselere veremeden...
Olmak İstediğim Yer
Şimdi kar beyazı düşlerde boğulmak vardı,
Kimsesiz çocukların sahipsiz hayallerinde.
Yok olmak vardı kendini bulana dek.
Şimdi bir otobüs camında olmak vardı,
Nereye gideceği belli olmayan insanların yanında.
Yola vurmak kendini, yollara vurmak.
Şimdi çocuk olmak vardı,
Uçsuz bucaksız cahilliğin içinde.
Bilmemek vardı, görmemek, duymamak.
Şimdi masmavi sabahlara uyanmak vardı,
Güleç insanların göz bebeklerinde.
Hafife almak vardı hayatı, gülüp geçmek...
Kimsesiz çocukların sahipsiz hayallerinde.
Yok olmak vardı kendini bulana dek.
Şimdi bir otobüs camında olmak vardı,
Nereye gideceği belli olmayan insanların yanında.
Yola vurmak kendini, yollara vurmak.
Şimdi çocuk olmak vardı,
Uçsuz bucaksız cahilliğin içinde.
Bilmemek vardı, görmemek, duymamak.
Şimdi masmavi sabahlara uyanmak vardı,
Güleç insanların göz bebeklerinde.
Hafife almak vardı hayatı, gülüp geçmek...
Düşlerim
Adını ne yana yazssam kendiliğinden varoluyor bir gri akşam.
Ya gülüşler feda edilecek uğruna, ya sensiz akşamlar
Çocukluğum; yarına bu günden hazırlayıp avuçlarınıza sunduğum
Yapma gel ne olur
Yumuşak bir suyun yüzünde parlayan gençliğimin hepsi senin
Al, alda gel yanıma
Sonra bir yaralı kuş gibi
Beni yeniden hayata hazırla
Al hayat ver beni aşka, al git neyim varsa başka
Vazgeçtim herşeyden artık acımasın düşlerim...
Ya gülüşler feda edilecek uğruna, ya sensiz akşamlar
Çocukluğum; yarına bu günden hazırlayıp avuçlarınıza sunduğum
Yapma gel ne olur
Yumuşak bir suyun yüzünde parlayan gençliğimin hepsi senin
Al, alda gel yanıma
Sonra bir yaralı kuş gibi
Beni yeniden hayata hazırla
Al hayat ver beni aşka, al git neyim varsa başka
Vazgeçtim herşeyden artık acımasın düşlerim...
Neyim?
Bir hiç gibiyim. Sorsan anlatamam, konuşsan duyamam, baksam göremem. Sadece bir hiç gibi. Sana dokunamam... 20.07.2013 Saat: 24.00
Ayrılık
Hangi düş varsa askıda tutturduğumuz,
Alıp götürür zamanın bilinmez bir ucuna.
Dökülüverir yağmur damlaları gibi uyuyan yüzüne,
Bütün söyleyemediğim sözcükler.
Zamansız ve mekansız bir rüzgar gülü gibi dönmekte kalır,
Bana bıraktığın ne varsa ve sana bıraktığım,.
Tüm seçimlerin anlamsız kaldığı bir an gibidir ayrılık.
Ne sen tutunabilirsin ne de ben.
Bir kez öldüğünde geri gelmez bir can gibidir ayrılık,
Şimdi o yalnız çocukları; ne sen avutabilirsin ne de ben...
Alıp götürür zamanın bilinmez bir ucuna.
Dökülüverir yağmur damlaları gibi uyuyan yüzüne,
Bütün söyleyemediğim sözcükler.
Zamansız ve mekansız bir rüzgar gülü gibi dönmekte kalır,
Bana bıraktığın ne varsa ve sana bıraktığım,.
Tüm seçimlerin anlamsız kaldığı bir an gibidir ayrılık.
Ne sen tutunabilirsin ne de ben.
Bir kez öldüğünde geri gelmez bir can gibidir ayrılık,
Şimdi o yalnız çocukları; ne sen avutabilirsin ne de ben...