24 Kasım 2013 Pazar
Limana Sığınmak
Limana sığınmak, sığınabilmek zor artık. Artık umut taşıdıkça geleceğe daha bir suçluyum sanki. Meğer yol ayrımında ayrımlar varmış. Yarından önce bugün varmış...
23 Kasım 2013 Cumartesi
Aşk
Elim ayağım tutulmuş, bir çocuk gibi sessiz, kimsesiz, masum bir hal aşk,
Öfkeden çıldırmış, karşılık bulamamış, çaresiz bir nar aşk,
Gözleri kapalı tutunulumuş bir kırılgan dal aşk,
Sende vücut bulmuş zamansız bir can aşk...
Öfkeden çıldırmış, karşılık bulamamış, çaresiz bir nar aşk,
Gözleri kapalı tutunulumuş bir kırılgan dal aşk,
Sende vücut bulmuş zamansız bir can aşk...
21 Kasım 2013 Perşembe
Firarperest - (Elif ŞAFAK)
Eskiden sevdalar daha mı tutkuluydu, hasretler daha mı derin? Sevgilinin saçının bir teline ne şiirler yazılırdı hani. Bir kez görmekle ne kadar çok sevilirdi insan. Kapı aralığından uzanan bir baş, perde arkasında bir kadın gölgesi, belli belirsiz bir tebessüm, gözbebeklerinde saklı ateş ve har. Uzaktan da sevilirdi yar. Mümkündü. Hem mümkün hem imkânsızdı aşk. Hayatın bir parçasıydı dokunmadan sevmek. Yaklaşmadan. Aşk bugün var yarın kaçtı kaçacak bir ada tavşanıydı sanki. Öylesine ürkek. Kimse yüzde yüz emin olamazdı aşka "sahip" olduğundan. Mülkü yok, tapusu yoktu. Daha mı anarşistti eskiden aşklar?
6 Kasım 2013 Çarşamba
Korkuyorum
Korkuyorum. Aşkın başka bir evresidir bu, o kocaman duygu dolu söylemler, yerini gerçeklere bırakır zamanla. Sanki illa yüzleşmek gerekir gibi, dönülür o bataklığa, gerçeklerin acımasız dünyasına. Aşkın duvardan dönmüş halidir bu, aşılamamıştır.
12 Ekim 2013 Cumartesi
Mutluyum
Mutluyum, çünkü; ruhum ve bedenim ait olduğu yerdeydi bugün,
Mutluyum, çünkü; sevdiğim ve sevildiğimden çok eminim,
Mutluyum çünkü; tüm hayatım boyunca aradığımı buldum.
Mutluyum, çünkü; dar vakitlere bir ömre bedel bir aşk sakladım.
Mutluyum, çünkü; ne kadar imkansız görünsede herşey, içimde saklı bir umut çiçeği.
Mutluyum, çünkü; sevdiğim ve sevildiğimden çok eminim,
Mutluyum çünkü; tüm hayatım boyunca aradığımı buldum.
Mutluyum, çünkü; dar vakitlere bir ömre bedel bir aşk sakladım.
Mutluyum, çünkü; ne kadar imkansız görünsede herşey, içimde saklı bir umut çiçeği.
9 Ekim 2013 Çarşamba
Hayal Kırıklarım
Kendini anlatamamak ne zor. En çok sevdiğin ve sevildiğini düşündüğün insana. Bilmem belki de bir hayali seviyor insan. Gerçek denilen sevgi özden önce gelmiyor. Tekrar okudum yazdıklarımı tekrar, incitmemek için gösterdiğim özene baktım ve incindiğim cümlelere. Aşık olmak kolay, aşk olmak zor ruhum zor.
27 Eylül 2013 Cuma
Sen Benimsin
Sen benimsin,
Belki geceleri kokunla uyumak bana ait değil ama,
Tenine dokunabilmek gibi bir düşü olan ellerim var benim.
Sen benimsin,
Belki geceleri kokunla uyumak bana ait değil ama,
Tenine dokunabilmek gibi bir düşü olan ellerim var benim.
Sen benimsin,
25 Eylül 2013 Çarşamba
Ruhumun Yalan Dünyası
Bağladı aşkın elimi kolumu
Keşke görebilseydim şimdiden sonumu
Kederi gönlüme salan dünyada
24 Eylül 2013 Salı
Canım
Evet bilerek karşılaştım diyemem. Belki olur diye ummadım da değil. Ama ayaklarım ve zaman beni oraya taşıdı. Bunu yaşamak istiyordum, ne hissedeceğimi, ne hissedeceğini görmek için. Buradayım, bende seviyorum, dimdik ayaktayım, karşınızdayım, hiçbir yere kaçtığım yok. Sana kendini iyi hissettirmek istedim, uzak olmadığımı bil, şartlara aldırmadığımı. Belki hayatımın en zor anlarından biriydi, bedenimi taşıyamayacağımı hissettim bir an, oraya yığılıp kalacak gibiydim, sunabileceğim en iyi halim buydu, içimdekileri gizleyerek.
18 Eylül 2013 Çarşamba
Duvarlar
Hayatında oluşacak muhtemel boşluklara sığdırmak için beklemektense yıllardır beklediğini söylediğin mutluluğu, en azından umudun ve azmin olmalı boşluk yaratmak için. Hayat çocuksu yüreklere acımayacak kadar yetişkin ve acımasız.
15 Eylül 2013 Pazar
Gelecekte Bir Gün
Bu yazıyı gelecekte bir gün bir arada olduğumuzda ve birbirimizi inciteceğimiz bir anda okumak için yazdım.
Eğer bir gün defol! diyeceksek birbirimize; ne olur biraz daha kal dediğimiz günler gelsin aklımıza,
Eğer bir gün kapatmak isteyeceksek telefonu; sabahladığımız telefonlar gelsin aklımıza uykuya inat,
Eğer bir gün beğenmemişsek karşımızdakinin giyimini; sana her şey yakışıyor o kadar güzelsin ki,
Eğer bir gün sıkıldıysak birlikte oturmaktan; zaman kaybı olmasın diye su almaya bile gitmediğimiz gelsin aklımıza,
Eğer bir gün defol! diyeceksek birbirimize; ne olur biraz daha kal dediğimiz günler gelsin aklımıza,
Eğer bir gün kapatmak isteyeceksek telefonu; sabahladığımız telefonlar gelsin aklımıza uykuya inat,
Eğer bir gün beğenmemişsek karşımızdakinin giyimini; sana her şey yakışıyor o kadar güzelsin ki,
Eğer bir gün sıkıldıysak birlikte oturmaktan; zaman kaybı olmasın diye su almaya bile gitmediğimiz gelsin aklımıza,
12 Eylül 2013 Perşembe
Sensiz Güzel Saatler
Sensiz saatler; seni özlerken, seni düşünürken geçiyor, sevdamı canlı tutuyor, hasretle bir sonraki buluşmayı bekletiyor, yani içinde yine sen varsın. O yüzden sensiz saatleri de sevmeye alıştım. Baktım ki; sensiz saatlerim yok aslında, senden biraz uzak saatlerim var, seni özleyen, seni düşleyen, seni bekleyen güzel saatlerim :)
Bir Soru?
Acaba gerçekten senden beni, benden seni alıkoyan ne? Şartlar mı, alışkanlıklar mı, korkular mı, yoksa hiçbiri mi, yoksa ben mi, sen mi, ötekiler mi, hepsi mi, peki ne? Gerçekte ne?
Sadeleşmeye karar verdim en uçtan başlayarak, bırakmam gereken ne varsa, sırasıyla bırakmaya ve sade bir hayata çekilmeye, böylece daha hazır ve daha sıfırdan seninle yaşanılabilir bir hayat kurmaya. Şimdi ne varsa bırakabileceğim çevremde ufak ufak bırakmaya. Gerçek olmayan dostlardan , sanal yaşantılardan , kötü huylarımdan, karmaşadan uzaklaşıp sadeliğe doğru çekilmeye, sadece mecburen yaptığım işleri yapmaya ve yaparken kendimi mutlu eden işlerle uğraşmaya başlamalıyım. Belki bu arada yapmaktan hoşlandığım bazı güzellikleri sadelik adına bırakmalıyım. Düşündüğümde seni benden alıkoyanın karmaşıklık olduğuna karar verdim evet karmaşıklık. Hayatımda günden güne artan karmaşa. Ne kadar çok çevre ve olay o kadar endişe ve sorumluluk. Sadeleşiyorum, seni en saf halimle karşılayabilmek için...
10 Eylül 2013 Salı
Haftanın Mantık Sorusu (Her Salı)
Geçen Haftanın Cevabı : Toplardan birini cebine koyar, diğer ikisini havada atıp tutarak bir jonglör (Jonglör, belirli bir sayıdaki nesneyi havaya atıp tutan, bu esnada en az bir adet nesnenin seyahat halinde (havada) olmasını sağlayan sirk veya sahne sanatçısı.) gibi geçebilir :)
Haftanın Sorusu : 5 adet 7 rakamı ve dört işlem kullanarak 100 elde ediniz.
9 Eylül 2013 Pazartesi
Sevdiğim Bir Şiir
Bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır..
Parmağını sürsen elmaya,
rengini anlarsın..
gözünle görsen elmayı,
sesini duyarsın..
onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
her başlangıçta yeni bir anlam vardır.
Nedensiz bir çocuk ağlaması bile,
çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır...
(Edip Cansever)
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır..
Parmağını sürsen elmaya,
rengini anlarsın..
gözünle görsen elmayı,
sesini duyarsın..
onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
her başlangıçta yeni bir anlam vardır.
Nedensiz bir çocuk ağlaması bile,
çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır...
(Edip Cansever)
Sevdiğim Bir Yazı
Bir offf çekeceksin… Öyle bir çekeceksin ki karşıdaki yalçın dağlar yıkılacak of’unun şiddetinden….
Bir ahh diyeceksin… Öyle bir diyeceksin ki tüm mahlukat inleyecek ah’ının ince sızısından…
Hayat üstüne üstüne gelir bazen… Sen ne yaparsan yap. Sen ne kadar sağlam durursan dur… Ayaklarının altındaki zemin çekiliverir aniden…
Hiç kaçarı yoktur… O kaygan zeminde, o boşlukta var olabilmeyi öğrenmek zorundasındır…
Akıl, izan, mantık… hepsi boş laflardır o anda…
Şişenin ve arabeskin dibine vurursun. Acırsın kendine… Kendine acımanın dibine vurduğunda tüm insanlığa acırsın gıyabında ve kendi şahsında…
Öfkenin doruklarına çıkarsın. Nefret edersin kendinden… Kendinden nefretin dibine vurduğunda tüm insanlıktan edersin nefret…
Sana yapılan bütün haksızlıklıklara isyan ederken isyanın öyle zirvelere çıkar ki tüm insanlığa yapılan haksızlığa isyan edersin…
Kurbansındır işte kurban… Çaresizsindir işte çaresiz…. Daha ne olsun ah biçare insan…
Oysa ki sen… Sen…. Yıllardır ama yıllardır… Belki de kendini bildin bileli bu duyguları, bu çaresizliği yok etmek için, hayatın… hayatının, kontrolünü eline almak için mücadele vermiştin….
Sen değil miydin savaşçı olan… O ışıklı, o aydınlık, o pırıl pırıl yolun gizli ve görünmeyen kahramanı?..
An-ı daimdeki gücü, sevgiyi, şefkati bulmak için feda etmemiş miydin koskoca bir ömrü?..
Öyleyse nedir tüm bu olanlar…
‘’Delirsem de özgürleşsem,’’, ‘’Ölsem de kurtulsam,’’ dersin…
Ne delirirsiiin, ne ölürsün….
Sürünürsün… sü-rü-nür-sün…. Sığ sulardaki bir timsah gibi…. Seni uyur sanır görenler, oysa sen acının en diplerindeki bir sürüngenden başka bir şey değilsindir….
Sonra birden… ama aniden… zamanı gelince… acıkırsın… Herşeye rağmen bu dünyada, bu bedende ve bu doymamış ruhta olmandan kaynaklanan bir yaşama açlığıdır bu…
Sığ sulardan ayrılırsın elinde olmadan… Yaşama, yani varolma içgüdün seni akarsulara sürükler…
Akarsuyla beraber sen de akmaya başlarsın…
Kontrolü, çabayı bırakmak sadece ama sadece varolmak zorundasındır…
Su alır seni götürür…
Ölüm ve kalım meselesine kadar indirgeyince kendini bu sürüngenlik, ölmek yoksa ve kalmak varsa kaderde, canlanırsın yine ve yeniden, elinde olmadan…
Canlanır ve akarsın suyla beraber…
İşte o anda… kontrölün, direnişin, çabanın ve mücadelenin, kendini varolma savaşına bıraktığı o anda, şimdiye kadar okuduğun, düşündüğün, felsefesini yaptığın ama bir türlü hayata geçiremediğin her türlü bilgi, deneyim ve içgörünün bir can simidi olup boğazına dolandığını, dudaklarına yapışıp sana hayat öpücüğü verdiğini ve seni sığ suların uyuklayan miskin sürüngeninden okyanusların üstündeki güçlü bir albotrasa dönüştürdüğünü görürsün…
İşte, dersin, işte bunun için; hem denizde hem de karada varolabilen bir albatros olabilmek içindi bütün o mücadeleler, o çabalar… Hiçbir şey boşuna değilmiş meğer, hiçbir şey…
Taşlar oturur birer birer yerine… O güne kadar adını koyamadığın her şeyi isimlendirirsin adlı adınca, yerli yerince…
Zaman… Zaman yoktur. An vardır sadece…
Mekan… Mekan da yok olmuştur… Burası vardır sadece…
Bir timsah olmak ile albatros olmak arasında da hiçbir fark yoktur… Çünkü bilirsin ki albatrosun var olabilmesi için timsahın da olması şarttır… Hem karada hem denizde varolabilen güçlü bir albatros olabildiğin için tüm sürüngen hallerine şükredersin…
Ve bilirsin ki bazen, hatta çokça, acılardan geçmek gerekir, akıllıca delilik, dervişçe neş’e için…
Ve sonra, bir ‘’ohh’’ çekersin derinden… Öyle bir ohh ki okyanuslar coşar ferahlığından…
Bir ahh diyeceksin… Öyle bir diyeceksin ki tüm mahlukat inleyecek ah’ının ince sızısından…
Hayat üstüne üstüne gelir bazen… Sen ne yaparsan yap. Sen ne kadar sağlam durursan dur… Ayaklarının altındaki zemin çekiliverir aniden…
Hiç kaçarı yoktur… O kaygan zeminde, o boşlukta var olabilmeyi öğrenmek zorundasındır…
Akıl, izan, mantık… hepsi boş laflardır o anda…
Şişenin ve arabeskin dibine vurursun. Acırsın kendine… Kendine acımanın dibine vurduğunda tüm insanlığa acırsın gıyabında ve kendi şahsında…
Öfkenin doruklarına çıkarsın. Nefret edersin kendinden… Kendinden nefretin dibine vurduğunda tüm insanlıktan edersin nefret…
Sana yapılan bütün haksızlıklıklara isyan ederken isyanın öyle zirvelere çıkar ki tüm insanlığa yapılan haksızlığa isyan edersin…
Kurbansındır işte kurban… Çaresizsindir işte çaresiz…. Daha ne olsun ah biçare insan…
Oysa ki sen… Sen…. Yıllardır ama yıllardır… Belki de kendini bildin bileli bu duyguları, bu çaresizliği yok etmek için, hayatın… hayatının, kontrolünü eline almak için mücadele vermiştin….
Sen değil miydin savaşçı olan… O ışıklı, o aydınlık, o pırıl pırıl yolun gizli ve görünmeyen kahramanı?..
An-ı daimdeki gücü, sevgiyi, şefkati bulmak için feda etmemiş miydin koskoca bir ömrü?..
Öyleyse nedir tüm bu olanlar…
‘’Delirsem de özgürleşsem,’’, ‘’Ölsem de kurtulsam,’’ dersin…
Ne delirirsiiin, ne ölürsün….
Sürünürsün… sü-rü-nür-sün…. Sığ sulardaki bir timsah gibi…. Seni uyur sanır görenler, oysa sen acının en diplerindeki bir sürüngenden başka bir şey değilsindir….
Sonra birden… ama aniden… zamanı gelince… acıkırsın… Herşeye rağmen bu dünyada, bu bedende ve bu doymamış ruhta olmandan kaynaklanan bir yaşama açlığıdır bu…
Sığ sulardan ayrılırsın elinde olmadan… Yaşama, yani varolma içgüdün seni akarsulara sürükler…
Akarsuyla beraber sen de akmaya başlarsın…
Kontrolü, çabayı bırakmak sadece ama sadece varolmak zorundasındır…
Su alır seni götürür…
Ölüm ve kalım meselesine kadar indirgeyince kendini bu sürüngenlik, ölmek yoksa ve kalmak varsa kaderde, canlanırsın yine ve yeniden, elinde olmadan…
Canlanır ve akarsın suyla beraber…
İşte o anda… kontrölün, direnişin, çabanın ve mücadelenin, kendini varolma savaşına bıraktığı o anda, şimdiye kadar okuduğun, düşündüğün, felsefesini yaptığın ama bir türlü hayata geçiremediğin her türlü bilgi, deneyim ve içgörünün bir can simidi olup boğazına dolandığını, dudaklarına yapışıp sana hayat öpücüğü verdiğini ve seni sığ suların uyuklayan miskin sürüngeninden okyanusların üstündeki güçlü bir albotrasa dönüştürdüğünü görürsün…
İşte, dersin, işte bunun için; hem denizde hem de karada varolabilen bir albatros olabilmek içindi bütün o mücadeleler, o çabalar… Hiçbir şey boşuna değilmiş meğer, hiçbir şey…
Taşlar oturur birer birer yerine… O güne kadar adını koyamadığın her şeyi isimlendirirsin adlı adınca, yerli yerince…
Zaman… Zaman yoktur. An vardır sadece…
Mekan… Mekan da yok olmuştur… Burası vardır sadece…
Bir timsah olmak ile albatros olmak arasında da hiçbir fark yoktur… Çünkü bilirsin ki albatrosun var olabilmesi için timsahın da olması şarttır… Hem karada hem denizde varolabilen güçlü bir albatros olabildiğin için tüm sürüngen hallerine şükredersin…
Ve bilirsin ki bazen, hatta çokça, acılardan geçmek gerekir, akıllıca delilik, dervişçe neş’e için…
Ve sonra, bir ‘’ohh’’ çekersin derinden… Öyle bir ohh ki okyanuslar coşar ferahlığından…
Aşkına Sahip Çık İçinde
İkimizde kaybedersek içimizde saklı coşkuyu,
İkimizde kaybedersek içimizde saklı umudu,
İkimizde kaybedersek içimizde saklı cesareti,
İkimizde kaybederiz içimizde saklı aşkı,
Kimseler sahip çıkmaz bizim çıkmadığımıza,
An gelir yıkılır, kalırız yalnızlığımızla ortada...
İkimizde kaybedersek içimizde saklı umudu,
İkimizde kaybedersek içimizde saklı cesareti,
İkimizde kaybederiz içimizde saklı aşkı,
Kimseler sahip çıkmaz bizim çıkmadığımıza,
An gelir yıkılır, kalırız yalnızlığımızla ortada...
8 Eylül 2013 Pazar
Bir Rüya Gördüm
Bir rüya gördüm gerçekler içinde,
Şimdiden 44 saat önce,
Özlediğim kokuda,
Tam on üç saat, bir gece...
Karanlık bir gecede aydınlık bir kapıda karşıladığında ıslak saçlarınla, gerçekliğine henüz inanamayan kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Gece boyu bu karşılaşmayı engelleyebilecek her şeyden uzak durdum. Hiçbir şey ama hiçbir şey engel olmamalıydı. Ne şehvetti içimdeki, ne de arzulu bir düş. O andan itibaren her şeyi öyle derin sindirmek istedim ki içime, bir daha hiç çıkmasın hatıralarımdan. Aynı mekanda iki aynı ruh ve beden gibi olduğumuzu hissettim. Ruhumda, bedenimde nihayet kısa bir sürede olsa, aynı mekan ve zamanda buluşmuştu. Sanırım dudağımın kenarından gece boyu eksilmeyen mutlu gülümsemenin kaynağını buldum. Ruhun ve bedenin aynı zaman ve mekanda buluşması. Sana karşı ne kadar zayıfsam o gece, diğer her şeye o kadar güçlü hissettim kendimi. Her detayı hatırlamak için her yere baktım her yere. Duvarların her ayrıntısına, baktığın manzaralara, benimle değilken gördüğün her yere, baktığın ve belki beni düşünerek baktığın pencerelere. Her gece uyumadan önce hayal perden olan tavana. Bedenlerimiz kucaklaştığında odana yayılan güzellik ve hoşluk hissi, kollarımda ilk defa uyuya kalışın, hepsi silinmeyecek bir hatıra gibi koynumda. Bana sundukların o kadar özel ve değerliydi ki; anlatamam. Tekrar yaşanır mı o anlar bilinmez ama tekrar yaşamak için bir ömür verirdim. Elbiselerini kokladım sen uyurken, sandalyene oturdum, mutfağında, salonunda gezindim. Tüm saatleri kaldırmış gibiydin zaman akmasın diye. Pencerenden baktım aralayarak, sokak seslerini dinledim. Yüzüne her sabah baktığın aynana baktım uzun uzun, aynanı kıskandım, sonra dedim ki; senin işin zor ayna, ne zaman bakmak isterse sana o zaman bakacak, yani istediğinde görme olanağın yok. Sonra aynaya üzüldüm, kendime üzüldüm. Işık biraz az gibiydi güzelliğin göstermek için. Bana yabancı bir koku yoktu, yabancı bir ten, yabancı bir ter, yabancı bir yer. Bardaklarından su içtim, her seferinde ayrı ayrı kullanarak. Çocukluk fotoğraflarında sana benzemeyen, belki sevmediğin seni bile sevdim. Yaptıklarımdan bir an bile pişmanlık duymadım, olması gereken oldu. Zamana inat, kadere inat. Tek pişmanlığım, bu yüzden seni üzmek olurdu. Zaman hiç olmadığı kadar acımasızca ilerliyordu ve ayrılık anı yaklaştıkça çöken hüzün, acı vericiydi, gerçekten acı. Şimdi uzun uzun ayrılık anını yazmayacağım eminim. Orada kaldı ruhum yanımda olsa da bedenim....
7 Eylül 2013 Cumartesi
Sevdiğim Birkaç Söz
- Fırtınanın şiddeti ne olursa olsun martı sevdiği denizden asla vazgeçmez. Albert Camus
- Hayat bazen insanları, birbirleri için ne kadar çok şey ifade ettiklerini anlasınlar diye ayırır. Paulo Coelho
- Herkes cennete gitmek ister; ama kimse ölmek istemez. Mystic River
- Ölümün olduğu bu dünyada, hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında. Franz Kafka
- Pişman değilim yaşadıklarımdan, öfkem belki de yaşayamadıklarımdan. Nazım Hikmet
- Sen kim oluyorsun da benim yaşadığım hayatı yargılıyorsun? Ben mükemmel değilim. Ve olmak zorunda da değilim. Bob Marley
- İnsan geride bıraktıklarını özler, elinin altındakilerden sıkılır, ulaşamadıklarına tutulur ve ulaşılmaz olan hep aşk olur! Robin Sharma
- Olmadığım kişi için sevilmektense, olduğum kişi yüzünden nefret edilmeyi yeğlerim. Kurt Cobain
- Bütün hayallerimiz gerçek olabilir, eğer onları ikna edecek cesaretimiz varsa. Walt Disney
- Bazı insanlar seni çok iyi anlıyor. Hem de çok iyi. Ama uzaktalar. Bob Marley
- Hayattaki asıl önemli şey istediğini almak değildir, aldıktan sonra onu hala istemektir. Love Affair
- Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca; dağı bile taşır insan aşık olup, inanınca. Şems-i Tebrizi
- İnsanın sevdiğini son kez görmesinden daha kötü olan tek şey; onu son kez gördüğünü biliyor olmasıdır. Paul Auster
- Zeki bir insan yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle mükemmel bir eğlenceye sahiptir. Arthur Schopenhauer
- Ertelemek, yaşamın mayasını kaçırır. Kızdıysan bağır, sevindiysen söyle, özlediysen arkasından koş. Elif Şafak
- Kaybetmekten korkma. Bir şeyi kazanman için bazı şeyleri kaybetmelisin. Ve unutma; kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin. Che Guevara
- Ve seninleyken, daha iyi biriymişim gibi hissettim. Daha mutlu. Daha az yalnız. Daha az kimsesiz. Skins
- Yatağına yatınca; yüreğinin sesinden uyuyamıyorsan, anla ki yalnızsın. Aziz Nesin
Çelişkilerim
Ruhumun tüm sancısı istemediği bir yerde olmasından. Tek amacım umut ve sabırla bu durumu çözmeye çalışmak. Güzel günlerin geleceğine ve bir gün ruhumun ve bedenimin aynı zaman ve mekanda buluşacağına inancım tam. Bu hayat benim ve ben bu çelişkiyle yaşayamayacak kadar değerliyim. Bunu bugün çok daha iyi anlıyorum.
5 Eylül 2013 Perşembe
Göç
Bir göç başladığında kendimden,
Sıra sıra dizilen bir acı,
Aktığında gözlerime ruhumdan ;
Yolculuğum siyah saçlarına.
Bir deniz avutulduğunda gecenin karanlığında,
Bir ışık yandığında tepelerin ardında,
Sevinmeler sana, umutlarım sana.
Çıkmazda bir sokak gidişinde,
Görmeyen gözlerimi aydınlatan;
Alev bakışların kalsın üzerimde,
Alma ne olur körlük başa bela.
Bir göç başladığında kendimden,
Yanıma aldığım yalansız hayal;
Kaybolmasın diye canımda sakladığım sen,
Yolculuğum sana,
Sana göçüyorum, anlasana...
Sıra sıra dizilen bir acı,
Aktığında gözlerime ruhumdan ;
Yolculuğum siyah saçlarına.
Bir deniz avutulduğunda gecenin karanlığında,
Bir ışık yandığında tepelerin ardında,
Sevinmeler sana, umutlarım sana.
Çıkmazda bir sokak gidişinde,
Görmeyen gözlerimi aydınlatan;
Alev bakışların kalsın üzerimde,
Alma ne olur körlük başa bela.
Bir göç başladığında kendimden,
Yanıma aldığım yalansız hayal;
Kaybolmasın diye canımda sakladığım sen,
Yolculuğum sana,
Sana göçüyorum, anlasana...
4 Eylül 2013 Çarşamba
Kolay
Can demek kolay, ya can olmak.
Sevmek kolay, ya çıkarsız sevebilmek.
Konuşmak kolay, ya susmak.
Buluşmak kolay, ya beklemek.
Sevişmek kolay, ya dokunmadan sevmek.
Aşk kolay, ya aşk olmak.
Yaşamak kolay, ya ölmek.
Ölmek kolay, ya yaşarken ölmek.
Gitmek kolay, ya ruhunu bırakıp gitmek.
Düşünmek kolay, ya gerçekten var olmak...
Sevmek kolay, ya çıkarsız sevebilmek.
Konuşmak kolay, ya susmak.
Buluşmak kolay, ya beklemek.
Sevişmek kolay, ya dokunmadan sevmek.
Aşk kolay, ya aşk olmak.
Yaşamak kolay, ya ölmek.
Ölmek kolay, ya yaşarken ölmek.
Gitmek kolay, ya ruhunu bırakıp gitmek.
Düşünmek kolay, ya gerçekten var olmak...
3 Eylül 2013 Salı
Haftanın Mantık Sorusu (Her Salı)
Bir köprü en fazla 60 kilogram ağırlık taşıyabiliyor. 58 kilogram ağırlığındasın ve üç tane bir kilogramlık bilye ile karşıya geçmen gerekiyor. Nasıl yaparsın? (Yanıt için tıklayınız...)
Bir Güzel Söz
Bazen insanlar da ikiye ayrılır; yanınızdakiler, aklınızdakiler.
Bir Güzel Söz
Bazen insanlar da ikiye ayrılır; yanınızdakiler, aklınızdakiler.
Marlynn Longston
1 Eylül 2013 Pazar
Yürümek
Hayatın başlangıcından itibaren yürümek, yürüyebilmek. Hayata ulaşabilmek ve yakalayabilmek için yürümek bazen koşmak, gerçek şu ki; hayat durağanlık ve boşluk kabul etmiyor. Sevgiliye yürümek, kendine yürümek, yola yürümek, bazen acıya bazen tatlıya yürümek, sana gelmeyene yürümek, almak için yürümek, vermek için yürümek, sabırla saatlerce yürümek. Her şeyi daha yavaş görmek, tarlada çalışanları, toprağı, ağaçları, çiçekleri, kurumuş yaprakları. Bir otobüs hızında değil ağır ağır sindire sindire görmek. Düşünmek, anlam vermek hayata, yaşadığını hissetmek, acıyı azaltmak. Sana sunulan mutluluğu almak için yürümek. Mutluluk vermek için yürümek. Bir sırrı çözmek için yürümek. Eninde sonunda yalnız olduğunu görmek için yürümek...
Harekete devam :)
Harekete devam :)
Yasak
Denizin, parıltıları sevdiği kadar sevdiler birbirlerini,
Öyle ki; gözleri kamaştı görenlerin,
Ama yasaktı görmedi kimseler.
Sarsıcı bir şiir gibi seslendiler, baktıkları heryere, herkese
Tüm ruhlar aydınlandı, kulaklar dinlemede kaldı
Ama yasaktı kimseye söyleyemediler.
Su ve toprak gibi buluştular, muhtaçtılar birbirlerine,
Öyle ki; içine düşenler can buldular,
Su ve toprak gibi sakladılar kimseler bilemedi.
Seher vakitlerinin iki tedirgin kuşu gibi konuştular,
Temiz toprak kokusu yayılırken sabaha,
Uyku gibi vazgeçtiler, gözlerle görmekten,
Düş içinde düş gördüler, ama yasaktı, anlamını bilemediler.
Baktıklarında birbirlerine, gerek kalmadı konuşmaya,
Öyle çokça sevgi sözcüğü fısıldamaya,
Zamana mekana aldırmadılar,
Bir yol buldular gönülden, yasaktı açık edemediler.
Dokunsalar yürekler yanardı,
Sarılsalar kıskanırdı sarmaşıklar,
Sarılıp hiç ayrılmadılar, yasaktı kimseler hissetmedi.
Gün gelip çoğaldığında engeller, umutlar dağılmaya başladığında,
Ayrılıklar bile söylenmezdi sözle asla,
Ayırmak mümkün değildi yürekleri,
Ayrılmadılar zaten yasaktı, ama kimse birlikte görmedi.
Öyle ki; gözleri kamaştı görenlerin,
Ama yasaktı görmedi kimseler.
Sarsıcı bir şiir gibi seslendiler, baktıkları heryere, herkese
Tüm ruhlar aydınlandı, kulaklar dinlemede kaldı
Ama yasaktı kimseye söyleyemediler.
Su ve toprak gibi buluştular, muhtaçtılar birbirlerine,
Öyle ki; içine düşenler can buldular,
Su ve toprak gibi sakladılar kimseler bilemedi.
Seher vakitlerinin iki tedirgin kuşu gibi konuştular,
Temiz toprak kokusu yayılırken sabaha,
Uyku gibi vazgeçtiler, gözlerle görmekten,
Düş içinde düş gördüler, ama yasaktı, anlamını bilemediler.
Baktıklarında birbirlerine, gerek kalmadı konuşmaya,
Öyle çokça sevgi sözcüğü fısıldamaya,
Zamana mekana aldırmadılar,
Bir yol buldular gönülden, yasaktı açık edemediler.
Dokunsalar yürekler yanardı,
Sarılsalar kıskanırdı sarmaşıklar,
Sarılıp hiç ayrılmadılar, yasaktı kimseler hissetmedi.
Gün gelip çoğaldığında engeller, umutlar dağılmaya başladığında,
Ayrılıklar bile söylenmezdi sözle asla,
Ayırmak mümkün değildi yürekleri,
Ayrılmadılar zaten yasaktı, ama kimse birlikte görmedi.
Ayrı Yollar
Düşler ve gerçekler çarpıştığında,
Bazen ayrı yollar seçmek gerekir,
Işıksız, maviden uzak, ama dümdüz yollar.
Aşk eksik kalır, hayat yarım, acı gerçek.
Bazen ayrı yollar seçmek gerekir,
Işıksız, maviden uzak, ama dümdüz yollar.
Aşk eksik kalır, hayat yarım, acı gerçek.
31 Ağustos 2013 Cumartesi
Siyahı Sevmek
Sade bir ışık süzülüp pencereden, dokunduğunda yüzüme
Maviden yeşile dönen gözlerim,
Siyahı da görmeye başladığından beri,
Şarkılar dinlemiyorum sesinden başka,
Şiirler okumuyorum sana yazılmadıkça,
Öykülerde aradığım sensin,
Yüzlerde tanıdığım sen,
Yollarda yürüdüğüm.
Karmakarışık bir cumartesi gecesi,
İçimi aydınlatan sana yazmaksa eğer,
Varsın ayrılık olsun mutluysa artık karanlık geceler,
Ve küçülmeyecekse pencereler,
Maviden yeşile dönen gözlerim,
Saçlarında siyahıda sevecekler...
Maviden yeşile dönen gözlerim,
Siyahı da görmeye başladığından beri,
Şarkılar dinlemiyorum sesinden başka,
Şiirler okumuyorum sana yazılmadıkça,
Öykülerde aradığım sensin,
Yüzlerde tanıdığım sen,
Yollarda yürüdüğüm.
Karmakarışık bir cumartesi gecesi,
İçimi aydınlatan sana yazmaksa eğer,
Varsın ayrılık olsun mutluysa artık karanlık geceler,
Ve küçülmeyecekse pencereler,
Maviden yeşile dönen gözlerim,
Saçlarında siyahıda sevecekler...
30 Ağustos 2013 Cuma
Elimde Kalanlar
Aslında kaybetmek;
Kötü zamanlara tanık olmak değildir.
Yaralanmak, elindekini yitirmek,
Keşke demek, pişman olmak,
Eksik kalmak, tamamlayamamak değildir.
Kazanamamak değildir,
Giden bir otobüs camının ardından sigara içmek,
Kaldırımlara ağır gelmek değildir, renkli bir tabloda.
Bir sokak lambasının yakıcı aydınlığında oturmak, sonsuz bir gecede.
Duyduklarının ardından buz gibi soğuk hissetmek,
Titreyerek uyanmak değildir bilindik korkulara.
Sadece yüreklerde saklanması değildir,
Ortaya çıkarılmaya sakınılan bir sevdanın.
Zamanın diyetini ödemek değildir umutlar uğruna.
Aslında kaybetmek;
Ruhun ve bedenin ayrı yerlerde ayrı sevişmeler yapması değildir,
Gün batımında başlayıp devam edememiş aşklar,
Gözlerden ayrılan yaşlar,
Dalından kopan yaprak,
Solmuş çiçekler değildir.
Aslında kaybetmek;
Bir sabah kokusunda, elinde kalanlara bakıp,
Gönlüne zincir vurup dar zamanların,
Sensiz bir mutluluğa uğurlarken sevgiliyi,
Kendi ruhunu aldatmak kadar kaçınılmazdır.
Aslında kaybetmek;
Yıldızlar altında, bu şiiri yazmak kadar inanılmazdır...
Kötü zamanlara tanık olmak değildir.
Yaralanmak, elindekini yitirmek,
Keşke demek, pişman olmak,
Eksik kalmak, tamamlayamamak değildir.
Kazanamamak değildir,
Giden bir otobüs camının ardından sigara içmek,
Kaldırımlara ağır gelmek değildir, renkli bir tabloda.
Bir sokak lambasının yakıcı aydınlığında oturmak, sonsuz bir gecede.
Duyduklarının ardından buz gibi soğuk hissetmek,
Titreyerek uyanmak değildir bilindik korkulara.
Sadece yüreklerde saklanması değildir,
Ortaya çıkarılmaya sakınılan bir sevdanın.
Zamanın diyetini ödemek değildir umutlar uğruna.
Aslında kaybetmek;
Ruhun ve bedenin ayrı yerlerde ayrı sevişmeler yapması değildir,
Gün batımında başlayıp devam edememiş aşklar,
Gözlerden ayrılan yaşlar,
Dalından kopan yaprak,
Solmuş çiçekler değildir.
Aslında kaybetmek;
Bir sabah kokusunda, elinde kalanlara bakıp,
Gönlüne zincir vurup dar zamanların,
Sensiz bir mutluluğa uğurlarken sevgiliyi,
Kendi ruhunu aldatmak kadar kaçınılmazdır.
Aslında kaybetmek;
Yıldızlar altında, bu şiiri yazmak kadar inanılmazdır...
28 Ağustos 2013 Çarşamba
Hayatın Anlamı
Bence hayatın anlamı;
Merhametli bir bakışta gizli,
Asla değil meydanda bir savaşta,
İki duvar arasında kalmış bir barışta gizli.
Bence hayatın anlamı;
Beş-on yaşında mendil satarken sokaklarda,
Rahatsız edici bir yalvarışta gizli.
Avrupa'nın göbeğindeki bir nükleer reaktörde değil,
Anadolu'da, Antep'te, Maraş'ta,
Gözünden akan iki damla yaşta gizli.
Bence hayatın anlamı;
Bir düşte değil,
Olsa olsa gerçek bir gülüşte gizli,
Değil öyle kaf dağının ardında uzak diyarlarda,
Yanıbaşımızda belki birkaç karışta,
Masallarda yaşlanmış bir bilgede değil öyle,
Daha küçücük bir yaşta gizli.
Bence hayatın anlamı;
Göklerde yerlerde değil,
Tam olduğumuz yerden başlamakta,
Öncede yada sonrada değil şimdide gizli.
Bence hayatın anlamı;
Sende değil, bende hiç değil,
Belki bizde gizli...
Merhametli bir bakışta gizli,
Asla değil meydanda bir savaşta,
İki duvar arasında kalmış bir barışta gizli.
Bence hayatın anlamı;
Beş-on yaşında mendil satarken sokaklarda,
Rahatsız edici bir yalvarışta gizli.
Avrupa'nın göbeğindeki bir nükleer reaktörde değil,
Anadolu'da, Antep'te, Maraş'ta,
Gözünden akan iki damla yaşta gizli.
Bence hayatın anlamı;
Bir düşte değil,
Olsa olsa gerçek bir gülüşte gizli,
Değil öyle kaf dağının ardında uzak diyarlarda,
Yanıbaşımızda belki birkaç karışta,
Masallarda yaşlanmış bir bilgede değil öyle,
Daha küçücük bir yaşta gizli.
Bence hayatın anlamı;
Göklerde yerlerde değil,
Tam olduğumuz yerden başlamakta,
Öncede yada sonrada değil şimdide gizli.
Bence hayatın anlamı;
Sende değil, bende hiç değil,
Belki bizde gizli...
24 Ağustos 2013 Cumartesi
Gitme
Gitme!
Ellerim donuyor yaz günü, içime bir korku doluyor.
Yüreğim kıpırdıyor, söğüt ağacının yaprakları gibi.
Gitme!
Kar yağıyor, düşlerim yanıyor.
Karlar eriyor, sular geçilmez oluyor.
Gitme!
Karanlık boğuyor, her yanım sızlıyor.
Gülüşüne kurban, gülmelerim ağlıyor.
Gitme!
Sebebim çok,
Gidersen sebeplerim çoğalıyor...
Ellerim donuyor yaz günü, içime bir korku doluyor.
Yüreğim kıpırdıyor, söğüt ağacının yaprakları gibi.
Gitme!
Kar yağıyor, düşlerim yanıyor.
Karlar eriyor, sular geçilmez oluyor.
Gitme!
Karanlık boğuyor, her yanım sızlıyor.
Gülüşüne kurban, gülmelerim ağlıyor.
Gitme!
Sebebim çok,
Gidersen sebeplerim çoğalıyor...
Aşkın Rengi
Sarıyı sevdim,
Çünkü; sonbahar geliyor aklıma,
Koynunda bir umut taşıdığımız.
Maviyi sevdim,
Çünkü; denizler geliyor aklıma,
Ufkuna bakıp birlikte daldığımız.
Yeşili sevdim,
Çünkü; ağaçlar geliyor aklıma,
Kuytusuna sığındığımız.
Beyazı sevdim,
Çünkü; yıldızlar geliyor aklıma,
Altında düşsel bir anıda kaybolduğumuz.
Pembeyi sevdim,
Çünkü; hayaller geliyor aklıma,
Birlikte kurduğumuz.
Moru sevdim,
Çünkü; çiçekler geliyor aklıma,
Asla veremediğimiz.
Siyahı sevdim,
Çünkü; kavuşmalarımız geliyor aklıma,
Kimselere söyleyemediğimiz.
Kırmızıyı sevdim,
Çünkü; aşk geliyor aklıma,
Alev alev yandığımız...
Çünkü; sonbahar geliyor aklıma,
Koynunda bir umut taşıdığımız.
Maviyi sevdim,
Çünkü; denizler geliyor aklıma,
Ufkuna bakıp birlikte daldığımız.
Yeşili sevdim,
Çünkü; ağaçlar geliyor aklıma,
Kuytusuna sığındığımız.
Beyazı sevdim,
Çünkü; yıldızlar geliyor aklıma,
Altında düşsel bir anıda kaybolduğumuz.
Pembeyi sevdim,
Çünkü; hayaller geliyor aklıma,
Birlikte kurduğumuz.
Moru sevdim,
Çünkü; çiçekler geliyor aklıma,
Asla veremediğimiz.
Siyahı sevdim,
Çünkü; kavuşmalarımız geliyor aklıma,
Kimselere söyleyemediğimiz.
Kırmızıyı sevdim,
Çünkü; aşk geliyor aklıma,
Alev alev yandığımız...
21 Ağustos 2013 Çarşamba
Söylemediğini Anladım Sevgilim
Gözlerin daldığında derin bir karanlığa,
Dudakların bükülüp kaldığında,
Söyleyemediğini anladım sevgilim.
Yüreğinden havalandığında çırpınan kuşlar ,
Rüzgara karıştığında eski düşler,
Söyleyemediğini anladım sevgilim.
Boğazından çıkamadığında kelimeler,
Çenende düğümlendiğinde eller,
Söyleyemediğini anladım sevgilim.
Bazen kesildiğinde nefesin,
Konuşmadığında eskisi gibi sıcak sesin,
Söyleyemediğini anladım sevgilim.
Belkiler azaldığında dilinden,
Kalbim çıkacak gibi olurdu yerinden,
İçimde sancı duyduğumda derinden,
Söyleyemediğini anladım sevgilim.
Bilirim azalmadı içinde sevgin,
Hayat denilen çıkmazdı tek derdin,
Gözlerinde sakladığın sarı rengin,
Sonbaharını anladım sevgilim...
Dudakların bükülüp kaldığında,
Söyleyemediğini anladım sevgilim.
Yüreğinden havalandığında çırpınan kuşlar ,
Rüzgara karıştığında eski düşler,
Söyleyemediğini anladım sevgilim.
Boğazından çıkamadığında kelimeler,
Çenende düğümlendiğinde eller,
Söyleyemediğini anladım sevgilim.
Bazen kesildiğinde nefesin,
Konuşmadığında eskisi gibi sıcak sesin,
Söyleyemediğini anladım sevgilim.
Belkiler azaldığında dilinden,
Kalbim çıkacak gibi olurdu yerinden,
İçimde sancı duyduğumda derinden,
Söyleyemediğini anladım sevgilim.
Bilirim azalmadı içinde sevgin,
Hayat denilen çıkmazdı tek derdin,
Gözlerinde sakladığın sarı rengin,
Sonbaharını anladım sevgilim...
Gerçek Sevgi
Bu dünyada o kadar güzel sevdiki beni biri,
İstese de kimse sevemez artık beni.
O kadar güzel güldüki bana biri,
İstese de güldüremez kimse artık yüreğimi.
O kadar güzel koktuki bana biri,
İstese de kokamaz güller bile eskisi gibi.
Öyle derin baktıki bana biri,
Göremez kimse artık gözlerimin maviliğini.
İçimde öyle bir yerde saklıki biri,
Alamaz kimse, ne benden onu nede ondan beni...

İstese de kimse sevemez artık beni.
O kadar güzel güldüki bana biri,
İstese de güldüremez kimse artık yüreğimi.
O kadar güzel koktuki bana biri,
İstese de kokamaz güller bile eskisi gibi.
Öyle derin baktıki bana biri,
Göremez kimse artık gözlerimin maviliğini.
İçimde öyle bir yerde saklıki biri,
Alamaz kimse, ne benden onu nede ondan beni...

20 Ağustos 2013 Salı
19 Ağustos
Bugünü aslında hatırlamak bile istemiyorum. Ama düşündüğümde acı geçmişle de yüzleşmenin beni daha anlamlı yapacağına inanıyorum. Sonunda anladığım bir şey var ki; ya hep kayıp hayat, ya da hep kazanç. Bu nasıl gördüğünüze de bağlı gibi görünsede, içiniz acıyorsa kayıptasınız demektir. Bugün çok acıyor içim. Kendimi hiç bu kadar yalnız hissettiğim olmadı benim. Tutunacak ne bir dost eli, ne bir ana kucağı, ne de bir yar yanı var. Hayaller bitti ruhum, düşlemeler sona erdi, gerçek, duvar gibi çarptı bugün yüzüne. Ne kadar kaçarsan kaç seni yakaladı sonunda. Herşeyi elinde tutmaya çalışırken, şimdi hiçbirşeyin kalmadı acıdan başka. Her zaman konuşmaya düşünmeye aklına bile getirmeye korktuğun ayrılıklar gerçekleşti. Bütünden birer parça kopar gibi, şiddetli ve derinden. Zamanda saklı bu günü nerden bilebilirdin ki; bir pazar sabahı mavi gözlerinle oyuncaklarınla oynarken. Şimdi hangi amaç uğruna bekleyeceksin yaşamayı, hangi kavuşmayı ümit edeceksin ya da daha hangi ayrılığa kederlenip, hasretle bekleyeceksin. Hiçlik böyle bir şey işte dümdüz tamda bulunduğun an gibi.
Şimdi bir yağmur damlası gibi,
Toprağın derinlerine giresim var,
17 Ağustos 2013 Cumartesi
Varlığın
Varlığına da yazarım şiirler,
Küçük notlar bırakırım her yana,
Her sabah sevgiyle bakar uyuyan yüzüne,
Hiç çıkmak istemem yataktan.
Asla sensiz uyumam geceleri
Kokun burnumda, saçın yüzümde.
Sevdiğimiz şarkılar çalar kahvaltıda.
Akşamları güneşi batırır bir sahilde,
Geceleri yine otururuz kuytularda.
Bazen sabah döneriz, bazen gün ortası.
Sabah uyur akşam kalkarız,
Midye yer denizi koklarız,
Ağlarız, güleriz.
Birlikte yaşlanır, birlikte ölürüz.
Yıldızlar altında dar bir zaman diliminde ...
Küçük notlar bırakırım her yana,
Her sabah sevgiyle bakar uyuyan yüzüne,
Hiç çıkmak istemem yataktan.
Asla sensiz uyumam geceleri
Kokun burnumda, saçın yüzümde.
Sevdiğimiz şarkılar çalar kahvaltıda.
Akşamları güneşi batırır bir sahilde,
Geceleri yine otururuz kuytularda.
Bazen sabah döneriz, bazen gün ortası.
Sabah uyur akşam kalkarız,
Midye yer denizi koklarız,
Ağlarız, güleriz.
Birlikte yaşlanır, birlikte ölürüz.
Yıldızlar altında dar bir zaman diliminde ...
14 Ağustos 2013 Çarşamba
Dönüş
Ruhum işkencede günlerdir. Okunmamış mektuplar gibi yalnız ve anlamsızım. Geceleri uyuyamayışım, herşeye sırt çevirişim bundan. Bana istediğimi vermeyecekse hayat, yetinmeyi bilemeyişim bundan. Çocuk gibi sızlanmaktan vaz geçmeyişim bundan. Anlamakta güçlük çektiğim bir ton cümle, bir ton olay gösteriyorki koptum, kopacağım bu dünyadan. Bu yüzden ruhumun işkencesi. Îçime dönme vakti geldi. Bir umutla açtığım kapıları kapatmanın zamanıdır sezdiğim. Kalanlar anlamayacak bilirim, kendimi hırpalamaktan vazgeçiyorum. Yine o suratsız ve ruhsuz insan olup, herşeyi içimde halletmeye başlayacağım. Kaç zaman sürer bilemiyorum. Kayıp yada kazancımın sorgusunu bile yapmadan, ağlamadan, sızlanmadan, sessizce ve derli toplu, biriktirdiğim ne varsa ruhuma dair, hepsini toparlayarak katılacağım aranıza. Yine göreceğim, yine duyacak, yine seveceğim, tek kelime paylaşmadan. Nasılsın sorusunun cevabı ; "iyiyim" olacak kısaca. Işim gücüm yaşayabilmek olacak kenarından sessiz sedasız. Tek kendime kaldığım zamanlar, açıp bohçamdakileri sonra toplayacağım, birde buraya yazacağım, kimse bilmeyecek kimin ruhu olduğunu. Yapılması gerekeni yapmak gibi anlarım olur. Dertli de olmam neşelide. Yalan gülmelerim, basit cümlelerim olur herkesin anlayabileceği. Öyle derin sorgulamalarım, ruhunuza işleyen bakışlarım olmaz. Madem indiremiyorum yüzünüzdeki maskeyi, bende takarım artık ve emin olun sizden becerikli taşırım. Güneşe baktığımda tek güneş görürüm mesela, ne aya yanık bir türkü söyletir nede çiçeklerle bezeli şiirler yazarım. Dargınım ama umrunuzda olmadan giderim.
12 Ağustos 2013 Pazartesi
Eğer Döneceksen
Belki döneceksin birgün.
Seni reddedemem bilirsin.
Sessizce gel, usulca, farkettirmeden,
Hiç gitmemiş gibi gel, hiç gitmeyecekmiş gibi gel.
Belki döneceksin birgün.
Aynı yıl gibi, aynı yer gibi gel.
İlk dokunuş gibi değil,
Hep dokunmuş gibi gel.
Belki geleceksin birgün.
Yaralanmamış gibi gel,
Ben bilirim, incitemem seni,
Sen bilirsin beni,
İncinmemiş gibi gel.
Belki geleceksin birgün.
Yağmurda gel, karda gel,
Parlasın saçların kömür karası gibi,
Gülüşün içimi ısıtsın eskisi gibi,
Kokun burnumda, kalbin ruhumda gel!
Eğer geleceksen, iyi bir dilek gibi gel,
Başka ten değse de tenine,
Başka göz baksa da gözüne,
Ruhun bendeymiş gibi gel...
Seni reddedemem bilirsin.
Sessizce gel, usulca, farkettirmeden,
Hiç gitmemiş gibi gel, hiç gitmeyecekmiş gibi gel.
Belki döneceksin birgün.
Aynı yıl gibi, aynı yer gibi gel.
İlk dokunuş gibi değil,
Hep dokunmuş gibi gel.
Belki geleceksin birgün.
Yaralanmamış gibi gel,
Ben bilirim, incitemem seni,
Sen bilirsin beni,
İncinmemiş gibi gel.
Belki geleceksin birgün.
Yağmurda gel, karda gel,
Parlasın saçların kömür karası gibi,
Gülüşün içimi ısıtsın eskisi gibi,
Kokun burnumda, kalbin ruhumda gel!
Eğer geleceksen, iyi bir dilek gibi gel,
Başka ten değse de tenine,
Başka göz baksa da gözüne,
Ruhun bendeymiş gibi gel...
Eğer Gideceksen
Belki gideceksin birgün.
Seni terkedemem bilirsin.
Sessizce git ne olur, terketmeden,
Usulca, farketmeden.
Yağmurlu bir gün olmasın, güneşlide,
Sıradan olsun herşey.
Belki gideceksin birgün,
Yanına hiçbirşey alma, bana da bırakma,
Öyle kaba adımlarla kaçar gibi değil, kibarca.
Saçlarınla oynamadan, tırnaklarını yemeden,
Dudağını bükmeden , gözlerin gözlerime değmeden git.
Öyle son bir bakış son bir dokunuş istemem,
Bilirim umut acıtır canımı,
Ama umutsuzluk daha fazla kanatır yaramı,
Ben bilirim,
Gözlerinde sakladığını açık etmeden git.
Eğer gideceksen, iyi bir dilek gibi git,
Gitme öyle olasılıksız ne olur,
Belki döneceksin gibi git...
Seni terkedemem bilirsin.
Sessizce git ne olur, terketmeden,
Usulca, farketmeden.
Yağmurlu bir gün olmasın, güneşlide,
Sıradan olsun herşey.
Belki gideceksin birgün,
Yanına hiçbirşey alma, bana da bırakma,
Öyle kaba adımlarla kaçar gibi değil, kibarca.
Saçlarınla oynamadan, tırnaklarını yemeden,
Dudağını bükmeden , gözlerin gözlerime değmeden git.
Öyle son bir bakış son bir dokunuş istemem,
Bilirim umut acıtır canımı,
Ama umutsuzluk daha fazla kanatır yaramı,
Ben bilirim,
Gözlerinde sakladığını açık etmeden git.
Eğer gideceksen, iyi bir dilek gibi git,
Gitme öyle olasılıksız ne olur,
Belki döneceksin gibi git...
Bir Yanım
Bir yanım olsun isterdim;
Hüzünden uzak neşe içinde.
Güldüğümde çiçekler gülsün,
Çocuklar gibi gülsün bir yanım.
Bir yanım olsun isterdim;
Göle düşen bir damla gibi sessiz sedasız,
Çırpınmadan boğulabilen,
Balıklar gibi bir yanım.
Bir yanım olsun isterdim;
Sığındığımda avunduğum.
Kuytu ve öfkesiz,
Ormanlar gibi bir yanım.
Bir yanım olsun isterdim;
Kaya gibi parçalanmaz,
Oysa dağılmış bir yanım,
Hasret dolmuş her yanım...
Hüzünden uzak neşe içinde.
Güldüğümde çiçekler gülsün,
Çocuklar gibi gülsün bir yanım.
Bir yanım olsun isterdim;
Göle düşen bir damla gibi sessiz sedasız,
Çırpınmadan boğulabilen,
Balıklar gibi bir yanım.
Bir yanım olsun isterdim;
Sığındığımda avunduğum.
Kuytu ve öfkesiz,
Ormanlar gibi bir yanım.
Bir yanım olsun isterdim;
Kaya gibi parçalanmaz,
Oysa dağılmış bir yanım,
Hasret dolmuş her yanım...
Sensizliğin Yalnızlığı
Sorarsan nasılım diye, kendine sor,
Sensizlik zamanlarına alışmaya çalışıyorum,
Sen beni bilirsin,
İçime volkan saklamış dingin bir göl gibiyim.
Yalancı huzuruma hayran kalan insanları avutuyorum,
Kendimi kimler avutsun bilemiyorum.
Doğrusu bu kadar yakıcı olacağını düşünmemiştim.
Nerelerdesin, nasılsın?
Ah! bilememenin çıkmazı ne zor baharım.
Acıya alışıyorum, bunu sevmiyorum,
Sensizliğin yalnızlığında kayboluyorum,
Bul beni, anlatamıyorum...
Sensizlik zamanlarına alışmaya çalışıyorum,
Sen beni bilirsin,
İçime volkan saklamış dingin bir göl gibiyim.
Yalancı huzuruma hayran kalan insanları avutuyorum,
Kendimi kimler avutsun bilemiyorum.
Doğrusu bu kadar yakıcı olacağını düşünmemiştim.
Nerelerdesin, nasılsın?
Ah! bilememenin çıkmazı ne zor baharım.
Acıya alışıyorum, bunu sevmiyorum,
Sensizliğin yalnızlığında kayboluyorum,
Bul beni, anlatamıyorum...
Sebepsiz
Bir uykum vardı, yüzüne baktığım,
Onuda kaybettim, hayalsiz kaldım.
Hangi söz varsa benim sandığım,
Dilimden aldılar, nefessiz kaldım...
Bir gecem vardı, aydınlıklar içinde,
Hayal oldu aşkım, siyah saçında,
Umudumdun, gecenin üçünde,
Elimden aldılar, sebepsiz kaldım...
Onuda kaybettim, hayalsiz kaldım.
Hangi söz varsa benim sandığım,
Dilimden aldılar, nefessiz kaldım...
Bir gecem vardı, aydınlıklar içinde,
Hayal oldu aşkım, siyah saçında,
Umudumdun, gecenin üçünde,
Elimden aldılar, sebepsiz kaldım...
10 Ağustos 2013 Cumartesi
Sensiz Şehir
Şimdi sensiz bir şehirdeyim.
Hiç hatıramız olmayan, caddelerini hiç tanımadığım.
Ayaklarına asla sürülmemiş bir toprak,
Gözüne hiç takılmamış bir ağaç,
Gülüşün hiç kalmamış kaldırımlarında.
Şimdi sensiz bir şehirdeyim.
Senin adınla bir sürü insan, yabancı bir adımla yürüyor,
Bakışa kaldığımız herhangi bir köşebaşı yok,
Ufkuna daldığımız bir deniz.
Şimdi sensiz bir şehirdeyim,
Ama gök aynı mavi, bulut aynı beyaz,
İçim aynı, dışım aynı,
Kalbimde sen, düşüm aynı,
Yüreğim tutsak, suçum aynı...
Hiç hatıramız olmayan, caddelerini hiç tanımadığım.
Ayaklarına asla sürülmemiş bir toprak,
Gözüne hiç takılmamış bir ağaç,
Gülüşün hiç kalmamış kaldırımlarında.
Şimdi sensiz bir şehirdeyim.
Senin adınla bir sürü insan, yabancı bir adımla yürüyor,
Bakışa kaldığımız herhangi bir köşebaşı yok,
Ufkuna daldığımız bir deniz.
Şimdi sensiz bir şehirdeyim,
Ama gök aynı mavi, bulut aynı beyaz,
İçim aynı, dışım aynı,
Kalbimde sen, düşüm aynı,
Yüreğim tutsak, suçum aynı...
Bir Düğün Havası
Bir düğün havası çalıyor,
Sessiz sedasız bir yürek ölüyor,
Bir düğün havası çalıyor,
Bedenler oynuyor, ruhlar gömülüyor.
Beyaz dönüyor, siyah donuyor,
Aşk bir kenarda, kendini bölüyor,
Güneş batıyor, ay doğuyor,
Ay, yanık bir türkü söylüyor.
Bir düğün havası çalıyor, ciğerim yanıyor.
Bu Gece
Bu gece yazasım yok sevgili, uyuyasımda,
Bu gece düşleyesim var masmavi bir gökyüzü altında parlak deniz ışıklarını,
Yüzüne vuran güneşin kıvılcımlarını göresim.
Bu gece koşasım var sevgili, yürüyesim yok,
Upuzun bir toprak yolda, çıplak ayaklarım ve senin ayakların.
Koşasım var yapraklarla bezeli bir yolda.
Bu gece öpesim var, bakasım yok utangaç gözlerine,
Zamana darılmış bir çınar ağacı gibi kederliyim,
Kendimi yıkasım var, yakasım var bu geceyi,
Ah! zamansız kılabilsem herşeyi.
Resmine bakasım yok bu gece,
Tutuşur gözlerim, alamam kendimi,
Korkar oldum ağlamaktan, gülesim var göz bebeklerinde.
Uzun bir hasret buluşmasında, koynuna giresim.
Kurumuş bir yaprağa benzer ayrılıklar,
Çürüyerek toprağa döndüğünde kaybederler özlerini,
Bu gece sevgili, özüme dönesim var, bir yaprak gibi.
Başkasının düşlediği bir yalana inanasım var bu gece,
Yalanda olsa kanmaya değer bir umuda giresim var,
Bu gece sevgili sana gelesim var, her gülüşün ayrı bir bahar.
Her tutunmak istediğimde ellerimi parçalayan umut dikenleri,
Dikenler gibi acıtasım var kendimi,
Bu gece sevgili, seni sevesim var karanlık bir kuytuda.
Bu gecede her gece gibi aklım sende, ruhum sende,
Sen, bambaşka bir yerde.
Gözlerini yaşartan bir melodi gibi kulaklarına fıslıdayasım var aşkı,
Bu gece sevgili, seni duyasım var her sessizlikte.
Güneşi koysam, koyabilsem şimdi Ay'ın yerine,
Yıldızlar altında, dar bir zaman diliminde,
Bu gece sevgili, gidesim var gelsen düşlerime,
Ölesim var,
Yıldızlar altında, dar bir zaman diliminde...
Bu gece düşleyesim var masmavi bir gökyüzü altında parlak deniz ışıklarını,
Yüzüne vuran güneşin kıvılcımlarını göresim.
Bu gece koşasım var sevgili, yürüyesim yok,
Upuzun bir toprak yolda, çıplak ayaklarım ve senin ayakların.
Koşasım var yapraklarla bezeli bir yolda.
Bu gece öpesim var, bakasım yok utangaç gözlerine,
Zamana darılmış bir çınar ağacı gibi kederliyim,
Kendimi yıkasım var, yakasım var bu geceyi,
Ah! zamansız kılabilsem herşeyi.
Resmine bakasım yok bu gece,
Tutuşur gözlerim, alamam kendimi,
Korkar oldum ağlamaktan, gülesim var göz bebeklerinde.
Uzun bir hasret buluşmasında, koynuna giresim.
Kurumuş bir yaprağa benzer ayrılıklar,
Çürüyerek toprağa döndüğünde kaybederler özlerini,
Bu gece sevgili, özüme dönesim var, bir yaprak gibi.
Başkasının düşlediği bir yalana inanasım var bu gece,
Yalanda olsa kanmaya değer bir umuda giresim var,
Bu gece sevgili sana gelesim var, her gülüşün ayrı bir bahar.
Her tutunmak istediğimde ellerimi parçalayan umut dikenleri,
Dikenler gibi acıtasım var kendimi,
Bu gece sevgili, seni sevesim var karanlık bir kuytuda.
Bu gecede her gece gibi aklım sende, ruhum sende,
Sen, bambaşka bir yerde.
Gözlerini yaşartan bir melodi gibi kulaklarına fıslıdayasım var aşkı,
Bu gece sevgili, seni duyasım var her sessizlikte.
Güneşi koysam, koyabilsem şimdi Ay'ın yerine,
Yıldızlar altında, dar bir zaman diliminde,
Bu gece sevgili, gidesim var gelsen düşlerime,
Ölesim var,
Yıldızlar altında, dar bir zaman diliminde...
9 Ağustos 2013 Cuma
Bir Yürekte İki Kuş
Bir aynada iki yüz,
Biri karmaşık, biri dümdüz.
Biri varmış,
Biri yokmuş.
Bir bedende iki çıkmaz,
Biri gitmez, biri gelmez.
Biri varmış,
Biri yokmuş.
Bir gecede iki çığlık
Biri soğuk, biri ılık.
Biri varmış,
Biri yokmuş.
Bir yürekte iki kuş,
Biri gerçek, biri düş.
Biri varmış,
Biri yokmuş...
Biri karmaşık, biri dümdüz.
Biri varmış,
Biri yokmuş.
Bir bedende iki çıkmaz,
Biri gitmez, biri gelmez.
Biri varmış,
Biri yokmuş.
Bir gecede iki çığlık
Biri soğuk, biri ılık.
Biri varmış,
Biri yokmuş.
Bir yürekte iki kuş,
Biri gerçek, biri düş.
Biri varmış,
Biri yokmuş...
8 Ağustos 2013 Perşembe
Bekledim
Bugün bayram,
Çağırmanı o kadar bekledim ki;
Şehrine geldim,
Diz dize olmayı o kadar istedim ki;
Geldim dedim,
Uzaktık dokunamadım ki;
Bekledim,
Biliyorum çok istedin ama
Kal diyemedin ki.
Deseydin kalamazdım,
Hiçbir yerde değildim ki...
Çağırmanı o kadar bekledim ki;
Şehrine geldim,
Diz dize olmayı o kadar istedim ki;
Geldim dedim,
Uzaktık dokunamadım ki;
Bekledim,
Biliyorum çok istedin ama
Kal diyemedin ki.
Deseydin kalamazdım,
Hiçbir yerde değildim ki...
7 Ağustos 2013 Çarşamba
5 Ağustos 2013 Pazartesi
Derin Yüzleşme
Her yerde karşına bir duvar gibi çıkan gerçeklerden nereye kadar kaçmayı düşünüyorsun? Daha ne kadar sürdüreceksin düş aleminde bir çocuk olmayı. Ey ruhum korkma artık, hangi acı olabilir ki karşı koyamayasın, hangi kırgınlık dokunabilir ki daha derinlere. Bırak içine süzülsün karşılaşamadığın ne varsa. Kaba bir ağrı gibi kaplasın önce bedenini, aksın oradan sızmasına asla izin vermediğin bölgelerine. Ve sonra bir alev topu gibi koşmaya başla kalabalıkta. Bırak seslensinler her yandan çekiştirip dursunlar, parçalasınlar düşüncelerini. Adımlarını bozma, ritmine katıl sonsuzluğun. Siyah bir geceye kadar koş, sonra yine siyah bir denizin gözlerinde söndür alevini. Çıktığında denizin koynundan, güzelliği kalsın aklında sadece, birde gecenin yakıcı kokusu. Ve bir daha tekrar etmeyeceğinin korkusuyla yüzleşmek için hazır ol. Sonra tekrar duy sancıyı tekrar. Koşmaya devam et varacağın yerin ne olduğunu bilmeden sadece koş. Vardığında anlayacaksın emin ol, o ana kadar durma asla. Tekrar eden tüm döngüleri düşün ve başladığın noktayı bitir kafanda, başlangıcı olmayan bir sonsuzlukta yankılanan bir ses dalgası gibi koş. Bir keman sesinden çıkan ruhsal bir melodi gibi koş. Korktuğunda gözlerini aç içine dön en derin yerine bak, hala acıyan bir yanın kaldıysa yaşa acıyı da yaşa, duvarların arkasında bir hayat var cennete benzer, çarp tüm gücünle sadece çarp...Daha acı yok...Yum gözlerini...
Sensiz
Yine sensiz bir gece yarısı,
Yüreğime çöken, tarif edemediğim bir sızı,
Ne yapsam kime anlatsam derdimi,
Biliyorum ki; senden başka anlayan olmaz beni.
Kalbim yaklaşırken sana günbegün,
Yollarımız ayrılıyor sanki her geçen gün.
Allah'ım nasıl alışırım bu acıya,
Her geçen gün ruhumu saran derin sancıya.
Bilmiyorum etmem gerekiyor mu sana veda,
Sanki ışığım kaybolacak desem elveda.
Sensiz ben nasıl yolumu bulurum,
Korkarım ki; düşlerimde kaybolurum.
(Yazan : Ruh İkizim)
Yüreğime çöken, tarif edemediğim bir sızı,
Ne yapsam kime anlatsam derdimi,
Biliyorum ki; senden başka anlayan olmaz beni.
Kalbim yaklaşırken sana günbegün,
Yollarımız ayrılıyor sanki her geçen gün.
Allah'ım nasıl alışırım bu acıya,
Her geçen gün ruhumu saran derin sancıya.
Bilmiyorum etmem gerekiyor mu sana veda,
Sanki ışığım kaybolacak desem elveda.
Sensiz ben nasıl yolumu bulurum,
Korkarım ki; düşlerimde kaybolurum.
(Yazan : Ruh İkizim)
Gel
Gece karanlığa alışığım,
Gündüz gel ki; kararmasın ışığım,
Bil ki; çarpacak bu yürek hep seninle,
Sana en aklı başımda halimle aşığım.
Sen benim en güzel dileğim,
Sensiz yumak yumak çileyim,
Çöz beni nefesinle,
Ömrümü sana vereyim.
Zaman akıyor geçiyor günler,
Eskiyor bir bir dünler,
Dursun zaman teninle,
Ben yarımım, sende kaldı bütünler.
Gündüz gel ki; kararmasın ışığım,
Bil ki; çarpacak bu yürek hep seninle,
Sana en aklı başımda halimle aşığım.
Sen benim en güzel dileğim,
Sensiz yumak yumak çileyim,
Çöz beni nefesinle,
Ömrümü sana vereyim.
Zaman akıyor geçiyor günler,
Eskiyor bir bir dünler,
Dursun zaman teninle,
Ben yarımım, sende kaldı bütünler.
4 Ağustos 2013 Pazar
Umutlarımı Almayın Benden
Siz hiç uçsuz bucaksız bir mutluluğun içinden kendinizi zorla çekip aldınız mı? Ben almadım, almakta istemem. Özgürlüğünü yakalayamamış bir çağın hezeyanı olabilir bu ancak. Biliyorum ki nice hayatlar yanıp tutuşmakta bu anlamda. İstediği yerde olmayan nice maskeli ruhlar dolaşmakta aramızda ve birgün biri çıkıpta düşürmek istediğinde maskeleri, gerçek yüzleri çıkarmak istediğinde ortaya, öyle bir dirençle karşılaşır ki sanarsın maske mutlu eder onları. Kızmam mümkün değil ama üzülmemem de öyle. Mutluluk sandıkları yaşamlarında mutludurlar aslında, benim anlayamadığım bir duyguyla. Ya da ben öyle sanırım, asıl maskeli olan benim belki de aranızda dolaşan. Kendinden başka herkesi maskeli sanan. Aslında gerçek dünyada yaşayan onlardır. Olmayacak bir hayalin peşinde hezeyanla dolaşan benim belkide. Bu yüzden sanırım yakalayıp yakalayıp kaybedişim.
Biliyorum şimdi tüm iyi dilekler sıralanır peşim sıra. Ne kadar güzel söz varsa edilir, bir dolu söz. Kalbimde olacaksın, yüreğimde kalacaksın, her an seni düşüneceğim, daha neler neler. Hepsi çok anlamlı asla haksızlık edemem bunlara. Ama veda edecekse eğer bir insan umutları da alıp götürmeli kendisiyle, yoksa etmemeli asla. Ben umutlarını alamadığım için insanların asla veda edemem.
Veda edenlere imrenirim hep, birde intihar edenlere, bu ne cesarettir. Sanırım bana göre kimin daha cesur olduğu ortaya çıktı artık. Herkes kendince kolay olanı seçer ama karşıdakine göre zor olanı. Bu yüzden diğerini kendisine göre her zaman cesur görür. Herkes yapabileceğini yapar aslında bu anlarda. Ne eksik ne fazla. Masal değil ki dünya.
Ama veda etmeden kalmayı bu kadar zor kılan ne? Eksikler bence dolmamış eksikler, ritüeller, bu hayatta herkesin yaşamasının gerektiği düşünülen ritüeller. Herkes evlenmeli mesela, herkes iş sahibi olmalı, bir de evi olmalı diğerlerini kıskandıracak güzellikte. Çocukları olmalı hepsi birbirinden zeki. Arabasına bindimi herkes ona bakmalı. Bir sürü kurmaca.
Bütün ritüellerinizi bozmaya geldim yeterince güçlüysem içinizde. İçinizdeki aykırı yanım ben, farklılığınızım, beni hırpalamayın artık sizden değilim diye. Çünkü tanıyorsunuz beni; asla karşınıza çıkıpta veda etmeyeceğimi biliyorsunuz. Vicdanım ve ruhumdaki büyük boşluktan haberdarsınız. Bilirsiniz ki elli kere terk etseniz, çağırdığınızda gene gelirim, ben sizin sızlayan yanınızım. Bir pazartesi sabahı okul kapısıyım. Telefonunuzda bir mesaj. Duvarda bir yazıyım. Dar vakitlere sığdırdığınız bir mutluluğum. Çeşme başında bir su dolumu, bir saç telindeki kokuyum. Karnınızın üstünde bir ağrı, göğsünüzde bir sancıyım. Gördüğünüzde içinizi titreten bir bakışım. Eski bir yarayım bazen, bazen dillenmiş bir türküde Mihriban. Ben bırakmak istemediğiniz umudunuz, yaşama sevinciniz, içinizdeki çocuğun oyun arkadaşıyım...
Ben aşkım ve siz acıtsanızda ben daima sever, umutla beklerim.
Ben aşkım ve siz acıtsanızda ben daima sever, umutla beklerim.
Veda (Ezginin Günlüğü)
Nerden gördüm o şarkıyı içim dışım tutuştu. Aslında bambaşka bir yazı için oturmuştum buraya dilim kalemim küstü...
Her hatıran içimde gizli gizli yanacak.
Seni ruhum inan ki, herkesten kıskanacak.
Seninle, ömrümün, geçti en güzel çağı,
Ey, güzellik ilinin sevgi taşan bucağı!
Yakınlar uzak oldu, daha etmeden veda
Hasretin şarabını içtim doya doya.
Çıkıyorum, belki de dönüşü yok bir yola;
Ayrılık acısını içimde duya duya..
Ayrılık geldi çattı, en sonunda gördün mü?
Ayrılırken sadece: vah, deyip gideceğim!
Merak etme, seninle geçirdiğim bir ömrü,
Yine senin koynunda külleyip gideceğim.
Yakınlar uzak oldu, daha etmeden veda
Hasretin şarabını içtim doya doya.
Çıkıyorum, belki de dönüşü yok bir yola;
Ayrılık acısını içimde duya duya.
Her hatıran içimde gizli gizli yanacak.
Seni ruhum inan ki, herkesten kıskanacak.
Seninle, ömrümün, geçti en güzel çağı,
Ey, güzellik ilinin sevgi taşan bucağı!
Yakınlar uzak oldu, daha etmeden veda
Hasretin şarabını içtim doya doya.
Çıkıyorum, belki de dönüşü yok bir yola;
Ayrılık acısını içimde duya duya..
Ayrılık geldi çattı, en sonunda gördün mü?
Ayrılırken sadece: vah, deyip gideceğim!
Merak etme, seninle geçirdiğim bir ömrü,
Yine senin koynunda külleyip gideceğim.
Yakınlar uzak oldu, daha etmeden veda
Hasretin şarabını içtim doya doya.
Çıkıyorum, belki de dönüşü yok bir yola;
Ayrılık acısını içimde duya duya.
Yine de Gidemem Senden
Şimdi, bir son mu yoksa başlangıç mı farkına varamadığım bir andayım. Neyi zamanın öbür ucuna taşımalıyım bilmiyorum. Belki de susmalıyım bu gece, senden bile almalıyım kendimi. Hissettiklerimi tek ben bilmeliyim. Seni yaralar diye yazamadıklarımı susmalıyım. Kederide neşeyide içime gömmeli, kendime saklamalıyım. Tek birşey var ki; seni bırakıp gidemem, umarım içimdeki acı ve karmaşayla beni hala sevebilirsin. Umudum , güneşim, sevdam. Unutmaki senin yaptığın değil içimi acıtan, benim bundan sonra yapmakta zorlanacaklarım...
"Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" Kitabından Bir Bölüm
Hayır, doğru değil bunlar, hiçbir şey yapmayacağım. Bir yerlerdeysem, seni görme olanağım olursa, boşa geçirilmiş bir yaşam gördüğüm her sefer nasıl üzüldüysem öyle üzüleceğim, aşk yrüyüşünü tamamlayamamış bir yaşam beni hüzünlendirir. Kendine dikkat et. Büyürken, yanlışların yerine doğruları koymak istediğinde şunu anımsa: Yapılacak ilk devrim, insanın kendi içinde yapacağıdır, evet ilk ve en önemli devrim budur. İnsan kendi hakkında bir düşünceye sahip değilken bir düşünce uğruna savaşmak, yapılabilecek en tehlikeli şeylerden biridir.
Yolunu yitirdiğini şaşırdığını hissettiğin zaman ağaçları düşün, onların büyüme biçimini anımsa. Unutma ki yaprağı gür ama kökü zayıf bir ağaç, ilk güçlü rüzgarda devrilir, oysa kökü güçlü ve az yapraklı ağaçta can suyu bin bir güçlükle dolaşır. Kökler ve yapraklar aynı ölçüde gelişmelidir, olayların içinde ve üzerinde olmalısın, ancak böyle gölge ve sığınak sunabilir, ancak böyle doğru mevsimde çiçekler ve meyvelerle donanabilirsin.
Ve sonra, önünde pek çok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilemediğin zaman, herhangi birine, öylece girme, otur ve bekle. Dünyaya geldiğin gün nasıl derin ve güvenli soluk aldıysan, öyle soluk al, hiçbir şeyin senin dikkatini dağıtmasına izin verme, bekle ve gene bekle. Dur, sessizce dur ve yüreğini dinle. Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git.
Susanna Tamaro
1 Ağustos 2013 Perşembe
Çocuk Yanım
Sensizlik korkusu ile sıçrayarak yatağımdan uyandığım bir gecenin sabahında durmuşum. Ben durmuşum zaman durmuş, akmak bilmiyor. Uykusunda uyurken gelecek zamanlar, ben geçmiş saatlerle avunmuşum. Bu kadar mı yokluk çeker bir insan, bu kadar mı acımasız bir çıkmazın içinde uyanır bir sabaha. Savrulduğum bu yaşamak hikayesinde ellerimden kayıp giden zamanlar, geri dönmeyecek anlar, yazamadığım satırlar, hepsi acı bir keşkenin çığlığında kaybolurken, saçlarında baharı bekleyen ben, şimdi durup durup ağladığımda zamansız, tutamadığım göz yaşlarım sana sevgilim. Ömrüm sana, sevdam sana. Aklıma gelip ölecek gibi olduğum anlarda hatıransa beni ayakta tutan, nasıl bırakırım düşlemeyi, umutla beklemeyi. Ağaçlar, toprak, deniz, şarkılar, şiirler seninle anlamlıysa nasıl bırakırım görmeyi, duymayı, okumayı. Elinde bir sigara kafasında düşlerle nereye gider bir insan? Hangi vücutta avutabilir kendini? Hangi sıradan işlerle meşgul olur? Sizin dünya diye tanıttığınız yer, içimde mi dışımda mı, farkına varamadığım bu anda, içimdeki dünyayı bütün kurmacalarınıza tercih ediyorum. Çünkü orada sınır yok, çünkü orada saçma sapan ayrılıklar, sevmeyen yürekler yok, orada sen varsın alabildiğinde saf ve temiz halinle, o tellerine kurban olduğum siyah saçların ve muzip bakışlarınla sen. Bildiğiniz dünya size kalsın, savaşmalarınız, dedikodularınız, uğruna herşeyden vazgeçtiğiniz paranız, yalan mutluluklarınız, maskeleriniz size kalsın. Şimdi içime dönüp olgunlaştığım bu anda, kalan tek çocuk yanım, sana dönük yüzüm, hep sana dönük kalacak. Biliyorum bir gün umuttan bir kuş uçacak ve yüreğimize konacak...
Dar Vakitler
İki boş sandalye, zamanın belli bir anında dolmuş, nice hatıralar barındıran, kim bilir hangi aşıkları ağırlamış, kim bilir nelere tanık olmuş, iki boş sandalye. Zaman ne kadar önemli anlamlı kılmak için hayatı. Olduğu anda dolu, ama şimdi boş. Geride kalan bazen tatlı bazen acı bir hatıra. Sonuçta yok olmuş ve asla geri gelmeyecek bir an. Hızla akmış zaman sandalyelerin üzerinden. Kendi hikayenizi kendiniz kurun artık. Benim hikayeme gelince;
Aylardan ağustosmuş, günlereden perşembe saat iki, iki kaçamak aşık oturmuş burada, biraz tedirgin çokça mutlu. Kısa bir an çalmışlar burada. Gitmişler ama ruhları kalmış orada. Birbirlerine bakıp durmuşlar an boyunca. Gözlerindeki neşe denize yansımış, ayrılıktaki kederse gölgelere. Kim bilir belki son anlarıymış, belki son sandalyeler, bu kadar yakın ama bir o kadar uzak. Asla tartışmamışlar, hiç kırmamışlar birbirlerini. Çünkü geçirdikleri kısa anların değerlerini bilmişler. Ne kapris yapmışlar birbirlerine, nede kötü bir söz söylemişler incitecek. Buna vakitleri yokmuş çünkü. Sadece aşkı yaşamış onlar. Hiç sıkılmamışlar, hiç gözlerini ayırmamışlar birbirinden, hiç denize bakmamışlar. Bir ara saçlarına bakmış adam kadının ne kadar da güzel demiş, ne bakımsız olduğu ne kırıkları takılmış gözüne. Her ikisinin de ideal değilmiş kiloları, umurlarında da değilmiş asla. Her iki İkisininde gözleri çok güzelmiş elleride, ama gözler kavuşmuş, eller tutsak. Ne birşeylerden şikayet etmiş kadın, nede sıkıldım gidelim artık demiş adam. Öylece oturmuşlar. Sattler sınırlıymış, zaman geçsin istememişler. Asılı kalsın bu an, herşey donsun istemişler. İkisi de bilirmiş ne zaman kalkılacağını, ne zaman ayrılık olacağını, ama asla konuşmak istememişler. Gönülden bir yol varmış aralarında. Bol bol zamanı olan, kimse tarafından farkedilmesinde sakınca olmayan aşklardan değilmiş onların ki. Belki ve umut dolu bir hayal dünyasında kaybolmuşlar o an. Belki kavuşmuşlar, belki kavuşamamışlar bilinmez ama, aşk nedir, zaman ne kadar değerlidir, incitmek, tartışmak ne kadar gereksizdir, bilmişler. Sandalyeleri yüz yüze bırakmışlar, umut taşımışlar zamanın ötesine bolca umut.
28 Temmuz 2013 Pazar
27 Temmuz 2013 Cumartesi
Sen ve Ben
Sen ve ben belki bir ağacın dalları olabiliriz,
Yapraklarla bezenmiş.
Belki gökyüzünden düşen iki yağmur damlası,
Aynı denizde buluşması muhtemel.
Sen ve ben bir saatte akrep ve yelkovan,
Zaman zaman buluşabilen.
Yanık bir türküde dizilmiş iki komşu nota,
Ya da sazımdaki sırma teller.
Sen ve ben bir olabiliriz belki hep kalmaz düşte,
Var olabiliriz gerçek ve yalansız bir gülüşte.
Yapraklarla bezenmiş.
Belki gökyüzünden düşen iki yağmur damlası,
Aynı denizde buluşması muhtemel.
Sen ve ben bir saatte akrep ve yelkovan,
Zaman zaman buluşabilen.
Yanık bir türküde dizilmiş iki komşu nota,
Ya da sazımdaki sırma teller.
Sen ve ben bir olabiliriz belki hep kalmaz düşte,
Var olabiliriz gerçek ve yalansız bir gülüşte.
Sensiz Ben
Çok kısa bir dönem kendim olabildim ben,
Tüm benliğimden sıyrılıp kendimi tanıyabildim,
Yanında olduğumda kendimi farkettiğim;
Sen,
Şimdi gidiyorsun ya benden,
Üzülüyorum,
Çünkü aslında benden giden yine ben.
Tüm benliğimden sıyrılıp kendimi tanıyabildim,
Yanında olduğumda kendimi farkettiğim;
Sen,
Şimdi gidiyorsun ya benden,
Üzülüyorum,
Çünkü aslında benden giden yine ben.
(Yazan : Ruh İkizim)
24 Temmuz 2013 Çarşamba
Umut
Zaten benim olmayan ve yüksek ihtimalle olmayacak olan bir mutluluğun kaybına üzülmek ne kadar doğru bilmiyorum. Belki diye umutla beklemek Nietszche'nin bir sözünü hatırlatıyor bana; "Umut; kötülüklerin en kötüsüdür, işkenceyi uzatır." Düşündüğümde hak vermemem mümkün değil. Peki yinede beni bu umuda sürükleyen ne, bunca acıya rağmen? Acaba bir kez cenneti gördüğümde tekrar orada olabilme isteği mi? Evet, düşünüyorum bu mu gerçekten? Ama durum öyle değil, yani tekrar cennete o mutlu yere girmek o mutlu zamanlara geri dönmek benim elimde değil ki. Savrulan bir yaprak olmaya devam mı edeceğim belki rüzgar beni oraya götürür diye. Yoksa tamamen vazgeçip diğer küçük mutluluklara mı ulaşmaya çalışacağım, seçebileceğim küçük mutluluklar. Umudun kaynağını sorgulamaya çalışıyorum aslında kendimce. Olmayacağı yüzde yüze yakın bir mutluluk için beslediğim umudun kaynağını. Bu; büyük ikramiyenin bana çıkması gibi bir şey aslında. Peki onu umanlar gerçekleşmediğinde benim kadar üzülüyor mu? Hayır. Çünkü kayıp küçük. Peki benim kaybım ne? Baştaki cümleye dikkat! "Zaten benim olmayan ve yüksek ihtimalle olmayacak olan bir mutluluğun kaybına üzülmek ne kadar doğru bilmiyorum" Kaybım yok çünkü hayatımda değildi zaten bu mutluluk. Birden gözüm açıldı galiba. "Bu ne ya! böyle bir mutluluk varmış dedim" Yani büyük ikramiyeyi ucundan gördüm. Kısa da olsa yaşadım onu. Az da olsa sezdim, şimdi vazgeçemiyorum keşke hep olsa diyorum ve bu yüzden vazgeçemiyorum umut etmekten. Birdenbire tüm hayatımın aslında kandırmaca mutluluklarla dolu olduğunu gördüm uyandım, şimdi tekrar nasıl uyurum, o kandırmacaya nasıl geri dönerim. Bıraktığım rolleri nasıl tekrar üstlenirim. O maskeleri tekrar nasıl takarım. İçimde uyuyan o çocuğa nasıl derim, "hadi git git artık benim hayata dönmem lazım, gerçek ama mutsuz hayata" Bilmiyorum belki de bir sebep lazım geri dönebilmem için okkalı bir sebep, ölmek gibi. Gerçi ölümden pek korktuğum söylenemez ama bu sıralar korkuyorum, ölürsem umutlar biter diye. Sanırım anlamaya başladım neden umut etmeyi bitirmediğimin sebebini.
İnsanın yapabileceği tek şeyin beklemek olduğu anlar ne kadarda acıdır. Mesela sevdiğin birisi ameliyattadır. Hiçbir şey yapamazsın, sadece beklersin sağ salim çıkmasını umut ederek. O an seni rahatlatacak olan tek şey sonuçtur aslında, umut ettiğin gibi sonuçlanmazsa bile alışırsın buna kolay olmasa da. Ama eğer umut etme sürecin bir ameliyatınki kadar kısa değilse, bir ömür sürecekse buna nasıl alışır insan. Süreç çok önemli demek ki, ve Nietszche haklı işkence uzar, bir ömür uzar, sonuç olarak umutların tükendiği bir an olmalı ve dönmelisin gerçeğe. Evet mantığımla bu sonuca varıyorum. Bu süreç bir ömür olamaz, eğer olursa umut etmek diğer tüm mutluluk kaynaklarıma ulaşamamayı sağladığı gibi günden güne acımı arttırarak devam edecektir beni yormaya. Bir an yakaladığımı düşünüyorum yani gerçekleştiğini, belki de hayalimdeki kadar mutlu etmeyecek beni ya da kısa sürecek ne bileyim belki de öyle. Belkide bambaşka cennetlerin varlığını harcamış olacağım bekleyerek. Hepsi olası sonuçlar bunların, hepsi doğru belki, ama bir şey var ki; adını koyamadığım bir şey, vazgeçemiyorum seni beklemekten seni umut etmekten. Gel diyemem, ama gelsen ne güzel olur hayat...
23 Temmuz 2013 Salı
Öfke
Tek hissettiğim öfke. Alev alev yanan bir öfke. Kime neye karşı bilmiyorum. Bilmemem daha iyi belkide. Bu alev ya beni ya onu yakar o zaman. Kaynağını bulup bütün hıncımı almalı mıyım? Ya ben isem, o zaman ne yaparım?
22 Temmuz 2013 Pazartesi
Ne Zaman?
Yok hayır şimdi zamanı değil aşkın. Hiç değil. En ağır yaralarımı bile onaramamışken nasıl kaldırabilirim bu ağır yükü. Hadi geldin bari, neden bu kadar imkansız zamansız geldin. Git diyemem biliyorsun kal da diyemem. Of ! Allah'ım bu ne çıkmaz. Zaman bir an önce aksın istiyorum ne olacaksa olsun karar verememek seçememek ne kadar da acı. Zaman herşeye karar verecek olan benim adıma. Ama bilmeye hakkım yok mu neler olacağını? Bedenim ve ruhum ayrı mekanlarda gezerken nasıl sağlayabilirim kendi bütünlüğümü? Bu parçalanmış kimlik nasıl barışır bir daha kendisiyle? İkisi arasında kalmış bir oyun gibi hangisi kazanacak acaba hangisi? Mantık mı, duygular mı? Kaybeden yine aşk olacak galiba. Şarkılar şiirler hep onu işaret ediyor bu günlerde anladığım kadarıyla. Gerçi her türlü kaybediyor aşk. Kavuşsa yine kaybedecek gibi. Bu ne ya? Kavuşamamak belki aşkı saklar sonsuza dek. Yoksa kuru bir avuntu mu bu cümle? O kadar çok soru var ki beynimde. Hepsi hepsi zamanla cevap bulacak ve biliyorum ki ben öğrendiğim anda aşk da dahil hiçbiri orada olmayacak...